Anasayfa / Başarı Yazıları / Zihin Okuma, Beyin Yıkama ve Kişisel Gelişim

Zihin Okuma, Beyin Yıkama ve Kişisel Gelişim

Google’da bir arama yaparsanız, “kişisel gelişim” için Türkçe yaklaşık 4 milyon, “zihin kontrolü” için ise yaklaşık 1 milyondan fazla kayıt bulursunuz. Bunlara “zihin okuma” ve “beyin yıkama” kavramlarını da eklerseniz, bir 800 bin kadar kayıt daha bulursunuz; neredeyse kişisel gelişim gibi geniş bir kavramın yarısı kadar. İlginç değil mi? Kendimizi geliştirmenin dörtte biri kadar da başka insanların zihinlerini okuma merakımız var demek. Kendini yeterince tanımayan insanoğlunun başkasının zihnini merak etmesi biraz ironik değil mi sizce de?

Niçin bu kadar başkasının zihnini okuma merak edilmektedir? Diyeceksiniz ki burada amaç korunmak, yani kişinin kendi zihninin bir başkası tarafından okunması veya yönlendirilmesine karşı endişeden kaynaklanan korunma amaçlı bir refleksi. Öyle de olsa, asıl önemli olan bizim kendi içimizde olanların farkına varmamız değil midir? Biliyoruz ki, ne başkasının zihnindeki fikirler ve ne de başkasının zihnimizi yönlendirmeye yönelik düşünceleridir günlük hayatta bizim için asıl belirleyici olanlar. Öyleyse, kendi zihnimizde dönüp duran ve eylemlerimize kaynaklık eden düşünceler neler? Bunlardan ne kadarı, gerçekten bize ait, bir başka deyişle, bilinçli akıl yürütmemizin sonucu? Bu çok daha önemli değil mi?

Malum, “zihin okuma” kavramı, bir kişinin zihninden geçen düşünceleri (elbette yasal ve ahlaki olmayan bir yolla) ele geçirmeyi anlatır. Zihin okumanın belki bir adım sonrası ise “beyin yıkama” dediğimiz, kişiyi kendine yabancılaştıran ve kişinin kendi düşünceleri yerine başka düşüncelerin tohumlarının zihne ekilmesi süreci. Hal böyle olunca, beynimizdeki düşüncelerin gerçekten bize ait olup olmaması ve bunun farkına varıp varmamız ne kadar önemli değil mi? Ancak, bizim burada bahsettiğimiz komplo teorilerinin kavramları değil, günlük hayatta yaşadığımız zihin süreci. Yabancı düşünce diye bahsettiğimiz ise sonuca ulaşmamış, çözümlenmemiş ve fayda sağlamayan, aksine, sonuç doğurabilecek eylemlerimiz açısından “sabotajcımız” haline gelen düşünceler. Zihnimizi meşgul eden ancak çözüme de imkan vermeyen, kaygı ve endişeler yumağı içerisinde ortaya çıkan fikirler, bir bakıma düşüncelerimiz içerisinde dolaşan virüsler değil mi?

Komplo teorilerine konu olan zihin okuma ve beyin yıkamadan daha fazlasını belki de biz kendi beynimizde yaşamaktayız, ne dersiniz? Şöyle düşünelim; düşüncelerimizin ne kadarı mantık zinciri içerisinde, öncül ve önermeleri bizim tarafımızdan belirlenmiş bir akışa göre cereyan etmektedir? Yoksa ezberlenmiş, sorgulanmadan içselleştirilmiş birçok düşüncenin içerisinde rastgele sonuçlar mı elde etmekteyiz. Burası önemli, zira kanaatimizce bu şekilde ulaşacağımız sonuçların sıhhati bir yana, bazen de hiç sonucu ulaşamama durumu ile karşı karşıya kalmamız söz konusu. Bu bağlamda Sokrates’in “sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez” sözü çok şey anlatmaktadır.

zihin okuma ve kisisel gelisim

Biz yeterince fark etmeden zihnimizde dönüp duran düşüncelerin asıl önemli sonucu, bilinçli veya bilinçsiz, eylemlerimizi belirliyor olmasıdır. Bilinçsizce dönüp duran düşünceler net bir eyleme yol açmayabilir, ama belki de asıl sorun burada; zihnimizi daha anlamlı ve eylemlerimize yön verecek bilinçli düşüncelerin yerini alması. “Sürekli yaptığımız şey neyse, biz oyuz. O halde, mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır” diyen Aristo’ya kulak vermeliyiz. Yaptıklarımız çoğunlukla zihnimizdeki düşüncelerin eyleme dökülmüş hali zira. Ghandi’ye atfedilen ve düşüncelerimizi “alışkanlıklar ve karakterimiz üzerinden” kaderimize bağlayan meşhur mantık zincirini bu bağlamda hatırlamamak mümkün mü?

Alışkanlık haline gelen düşüncelerimize dikkat çekiyor Ghandi:

“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”

Ya eylemlerimizi belirleyen düşünceler bize ait değilse, başka bir ifadeyle, bizim gibi görünmekle birlikte, sorgulanmadan zihnimize yerleşen yabancılarsa? Bir sorunumuz var demek.

Söz buraya gelmişken, Irvin D. Yalom’un “Nietzsche Ağladığında”[1] adlı popüler romanını anmazsak konu eksik kalacak. Romanın kahramanı Joseph Breuer, Sigmund Freud’un çağdaşı ve psikoterapinin öncülerinden. Yazara göre, Freud ve Breuer gerçekte tanışıyor olmalı, Nietzsche’yle tanışıyor olması ise şüpheli. Ama işin kurgu tarafına göre, Breuer, sık sık migren krizleri ve ruhsal bunalım geçiren filozof Nietzsche’ye, “kendisine sezdirmeden”, bir yolunu bulup psikoterapi uygulayacak. Psikoterapiye hiç yanaşmayan Nietzsche’ye bunu yapamayacağını anlayan Breuer, çareyi Nietzsche’nin kendisine terapi uygulamasını kabul ettirerek onu oyuna dahil etmeye çalışmakta bulur. Romanının bu kısmı oldukça etkileyici diyaloglara yer verir, ancak Romanı henüz okumamış olanların okuma keyfini kaçırmadan, bizi asıl ilgilendiren kısma gelelim. “Zihnimde yabancı düşünceler dolaşıyor” diyen Breuer’e Nietzsche sade ve çok çarpıcı bir soru sorar: “Zihninizde o düşünceler olmasaydı ne düşünüyor olurdunuz?” Kolay gibi görünen bu soruyu cevaplamayı hiç düşündünüz mü?

Bu soruyu cevaplamaya ve bir gün boyunca kendi zihnini bilinçli bir takibe almaya çalışan ünlü psikoterapist Breuer’i büyük bir sürpriz beklemektedir; ara sıra zihninde dolaştığını düşündüğü o “yabancı düşünceler”in, aslında hayatını sarıp sarmalayan ve giderek içine çeken bir girdaba dönüştüğünü, zihnini ve dolayısıyla hayatını/kaderini belirlediğini fark edecektir. Zihninin tamamen tek bir konuyla felç olduğunu ve hayatı bir boşlukta yaşadığını daha önce niçin fark edememiştir ünlü psikoterapist? Kendisine bunu fark ettirecek yeterince güçlü bir soruyla karşılaşmadığı için. Bu soru, Breuer’in zihnindeki gerçek/gizli gündemini ilk kez bilinçli bir biçimde fark etmesini sağlayacaktır.

Peki, biz bu soruyu kendimize sorsaydık, gerçek gündemimizi fark edebilir miydik? Hiçbir sonuca ulaşmayan, ama zihnimizde çoğu zaman kaygıyla dönüp duran gündemimizi…

Bu ilk bakışta sandığımız kadar kolay bir şey değil, zira kendimizi dışarıdan birisi gibi gözlemlemeyi ve bir tür zihin okuması yapmayı gerektirmektedir. Bu önemli, zira ancak zihin okumamızı yaptığımızda bir adım sonrasına, yani kişisel “beyin yıkama” aşamamıza geçebiliriz: Hayallerimiz, değerlerimiz ve önceliklerimiz doğrultusundaki yeni fikirlerimizi, yıkadığımız beynimize koyma aşaması.

Bu, uzun bir yolculuk… Dost Can Deniz’in ifadesiyle, şu basit gibi görünen “cesur” soruları cevaplamanız gerekecek: “Sizi ve yaşamınızı hangi inançlar idare ediyor? Zihninizde aslında size ait olmayan hangi düşünceler dolaşıyor? Gerçek kabul ettiğiniz varsayımlarınız hangileri? Zihninizi virüslerden temizlemek için neler yapabilirsiniz? Bu virüslerden kurtulsaydınız nasıl davranır, nasıl konuşur, nasıl düşünürdünüz?”[2] Evet, gerçekten zor ve uzun bir yolculuk gerektiriyor, ama buna değer, değil mi? Unutmayın, “sürekli yaptığınız şey neyse, siz osunuz”. Bu yolculuk yapılmadan, motivasyonumuzu, bizi gerçekten harekete geçiren itici gücü bulamayabiliriz. Zira, “sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez”, zaten o gerçekte bize ait bir yaşam da değil.

O halde, ara sıra kendi zihin okumamızı yapıp, gerekirse beynimizi yıkamalı mıyız, kaderimizi değiştirmek için? Ne dersiniz?

Mehmet MURAT


[1] Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında, Ayrıntı Yayınları, 2017 (77. Baskı)
[2] Dost Can Deniz, Cesur Sorular, s.111-124, Hayat Yayınları, Ankara, 2016

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.