Hepsi benim olsun!

Ben Kadıköy yakasındaki sahilde sabahları yürüyüş yapıyorum. Bugün 8.10.2006 Pazar. Bu sabah da yürüyüşten sonra şimdi geldim kahvemi yaptım ve bilgisayarımın başına oturdum bu yazıyı yazıyorum.

Hava inanılmaz güzel. İçim kıpır kıpır. Birazdan arkadaşlarım ile buluşup Devlet Tiyatroları’ndaki bir tiyatro oyununa gideceğiz. Sabahları yürürken ?anı yaşamayı? uyguladığım için her şeye dikkat ediyorum. Bir beyefendi denize giriyordu. Onu yüreklendirdim; “Harikasınız” diye seslendim. Kedileri ve köpekleri sevdim. Denizi seyrettim. Çiçeklerle konuştum. Baktım insanların kim bilir ne kadar çok dertleri vardır ama hayata tutunmak için kendilerini motive ediyorlar. İnsanların yüzlerindeki sevinçleri ve hüzünleri seyrettim.

Tabii bir çok kişinin elinde harika köpekler. Tasmaları sahiplerinin elinde. Kimini denize sokuyorlar, kimisini yeşilliklerin üstünde koşturuyorlar. Hepsi belli ki çok iyi besleniyor. Bu arada bir şey dikkatimi çekti. Hani çöp bidonlarından kağıt ya da metal parçaları toplayan üstü başı kir içinde kişiler vardır ya. Hepimiz rastlarız sokaklarda. Ya da kimsesiz biri. Belli ki yatacak yeri bile yok. Akşam belki de parkta sabahlamıştır. Öyle biri yanımdan geçti. Arkasında da gariban bir köpek. Onun köpeği. Birden film şeridi gibi çocukluğum geçti gözümün önünden.Mahalleden hep böyle garibanlar geçerdi arkalarında da bir köpek. Masallara bile konu olur bu tip kişiler.

İşte tam öyle bir tip yanımdan geçti. Adama baktım belli ki karnı aç. Belki akşam bile yemek yememiştir. Peki yanındaki köpek ne olacak. Mutlaka arada sırada kendi yediğinden ona da veriyordur. Tamam köpek de çöplükten yiyeceğini yiyordur ama sahibi onu mutlaka kolluyordur. Akşam olunca birlikte yatıyorlardır. Çünkü köpekler sahiplerinden asla ayrılmazlar. Onlar için mekan önemli değildir. Yeter ki sahibinin yanında olsun. Oysa kediler için mekan çok önemlidir. Bilirsiniz alır kediyi uzaklara götürürsünüz tekrar bulur geri gelir. Evi onun için çok önemlidir. Köpek için sahibi önemlidir. Yani kendisine yemek veren. O zavallı çöpten ekmeğini toplayan adamın o köpeği sahiplenmesi olayı inanılmaz bir paylaşım duygusu. 

Size şöyle bir hikaye anlatmak istiyorum. Bu hikaye bana mail yoluyla geldiğinden kimin başından geçtiği konusunda çok emin değilim. Zaten önemli olan hikayedeki yaşanan duygu.

?Hz Ali?nin ağabeyi Cafer B.Ebu Talib?in oğlu Abdullah, sıcak bir günde bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:
– Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?
– Köle sıkılarak cevap verdi;
– İşte bu üç parça ekmek.
– O halde neden kendine hiç ayırmadın?
– Baktım ki hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.
– Peki sen ne yiyeceksin şimdi?
– Oruç tutacağım.
Bunun üzerine Abdullah, köleye sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi;
– Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum.

Cömertliği ile meşhur Abdullah, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve;
“Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş, sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin” dediklerinde şu karşılığı verirmiş; “Ama o elindeki her şeyi verdi, ben ise elimdekinin bir kısmını…”

Evet sahildeki o adamı görünce yaşanmış bu olay aklıma geldi. Paylaşmak ne kadar önemli. Oysa bakıyorum çevreme. Ne kadar çok para sahibi olursak o kadar çok ?DAHA DAHA? diyoruz. Ne kadar çok mal mülk sahibi olursak ?DAHA DAHA?  diyoruz. Sahip oldukça sahiplenme duygusu yani paylaşmama duygusu yüreğimizi esir alıyor adeta. Bu hırs nedir? Neden her şeyin bizim olmasını istiyoruz. Çevremiz ile ilişkilerimiz sadece eğlenceyi ya da dertlerimizi anlatmak için paylaşmak haline geldi. Onun derdini paylaşmak değil. Kendi derdimizi anlatıp rahatlamak için. Oysa ki bu koca kainata geliş nedenimiz sıradan mı acaba?

Bir gün çelimsiz küçük bir kız çocuğu sokağın köşesinde oturmuş yiyecek, para ya da alabileceği herhangi bir şey için dileniyordu. Üzerinde yırtık pırtık giysiler vardı, yüzü gözü kir içinde, perişan bir durumdaydı. Küçük kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti. Kızı fark etmişti ama belli etmemek için dönüp ikinci kez bakmadı. Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat ailesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra düşünceleri tekrar o yoksul kıza takılıverdi. Duyguları bir şeylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu yeğledi ve itirazlarını Tanrı?ya yönetti; “Böyle bir şeyin olmasına nasıl izin veriyorsun? Neden o küçük kıza yardım için bir şeyler yapmıyorsun Tanrım?” diye yakındı içinden. Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir yanıt duydu; “YAPTIM, SENİ YARATTIM!”

Bu dünyaya geliş nedenimiz sadece yemek yemek ve gezip eğlenmek değilse paylaşmak daha güzel bence. Hiçbir şey olmasa bildiklerimizi paylaşalım. Bir dilim ekmeğimizi paylaşalım.

Paylaştıklarımın içinde en önemlisi  mutluluğa giden yollarda öğrendiklerimi sizler ile paylaşmak. Hiçbir şeyi paylaşmıyorsak bile bilgiyi paylaşalım. Çevremize faydalı bilgiler saçmak harika. İhtiyacı olan alır. Kendisinin ihtiyacı olmasa bile bir başkası için gerekebilir.
Sevgiler
Tülay Bilin

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.