Mucizeler

Hayatınızda mucizeler oldu mu hiç? Ya da mucizelere inanır mısınız?

Yıllar önce olsaydı bu olaylara mucize ya da tesadüf derdim. Ama şimdi  artık ne mucize ne de tesadüf diyemiyorum. Çünkü bütün olayları benim beynim yaratıyor. Ne istiyorsam o oluyor. Hayatımda ne zaman bir konu düşünsem hemen karşıma çıkıyor. Çünkü o bilgiye ihtiyacım olmaya başladığım zaman arayışa geçiyorum. Şunu iyi biliyorum ki insan ne aradığını bilmezse bulduğu zaman farkına bile varmaz. Peki neden o güne kadar hiç karşılaşmadım da bugün tam onu ararken karşıma çıktı? İnanın ki  aynı olayı belki kaç kere görmüşümdür ama ihtiyacım olmadığı için farkına varmadım. Eski bir söz vardır: “ÖĞRENCİ HAZIR OLDU MU, ÖĞRENTMEN ORDAYA ÇIKAR.”

Evet işte bu sözü sürekli yaşıyorum. İsterseniz size biraz örnekler vereyim. Geçen seneydi.  Sabahları saat 05.00 gibi kalkıyordum. Neden mi? Çünkü hayatı yakalamak için. Gece yarılarına kadar kitap okuyorum. Ayrıca bu arada çalışıyorum. İnanılmaz bir tempo. Bu tempo hızlandıkça enerjim artıyor, enerjim arttıkça yerimde duramıyorum. Her şeyi her anı yaşamak istiyorum. Bütün kitapları ve bütün gazeteleri okumak istiyorum. Bu arada sürekli yazıyorum. Arkadaşlarıma zaman ayırıyorum. Her şeye yetişmek istiyorum ve yaptıklarım bana az geliyor. Mümkün olsa hiç yatağa girmek istemiyorum, uyumak bile bana zaman kaybı gibi geliyor. Bazen oturup seçim yapmak zorunda kalıyorum. Bu da beni rahatsız ediyor. Böyle yoğun  düşünceler içinde olduğum bir gün, arkadaşımdan bir mail aldım. Biliyorsunuz gazetelerdeki  güzel yazıları insanlar birbirlerine internet ortamında yolluyorlar. İşte yazı Vatan Gazetesi’nden bir köşe yazısı. Haşmet Babaoğlu yazmış.

“HAYAT HEP KAÇAR KOVALAMAK ÇARE Mİ?
Kimi tanıdıklarım var; sürekli bir şeyleri kaçıracak olmaktan korkarak yaşarlar. Ne yapsalar içlerindeki o duyguyu yenemezler.
Hep endişeli bir telaş içindedirler.
Hep son trene yetişmeye çalışır gibidirler.
…………….
Oysa…

Şimdi şuracıkta ne yapsak, orada yapılmamış şeyler kalır.
Ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım sahip olduklarımızı, başka şeyler eksik kalır, hiç tamamlanmaz.

Bir şeyi tutabilmek bir başkasının ellerimizin arasından kayıp gitmesiyle mümkündür.
Kimi sevsek, başka ihtimallerin boynu bükük kalır.
Ve bir başka yere gitmek her zaman burayı ihmal etmektir.
Yani, kabul etmesi zor tabii ama hayat hep kaçar…
Hep bizden önde koşar, hep bizden daha hızlıdır.
Arkasından koşmak fayda etmez.”

Bu yazıyı okuyunca çok şaşırdım. Aradan iki gün geçmişti ki bir yazı daha geçti elime. Bu yazı milattan 2000 yıl önce Hitit’lere ait kalıntılar içerisinde bulunan bir duvar yazısına aitmiş. Bu yazıyı da size aynen yazıyorum;

TANRIM BENİ YAVAŞLAT
Tanrım beni yavaşlat
Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir..
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele..
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol..
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı,  güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeye öğret..
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarısı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim..
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır…
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et…
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim..

Ve hepsinden önemlisi…
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver..
Bakar mısınız benim telaşımın cevabına. Yani hayat bana bir şeyler öğretiyor. Bana sakin ol diyor. Önemli olan bu mesajın bana iletilmesi.

Yaşadığım bir başka olay; Ben Zülfü Livanelli’nin şarkılarını çok severim. Yıllardır bütün kasetlerini aldım ama bu konuda nedense arşiv yapma gibi bir becerim olamadı. Sonra teknoloji ilerleyip de bu MP3 denen CD’ler çıkınca aklıma geldi. Zülfü Livanelli’nin  tüm eski şarkılarını bir MP3 halinde toplasam diye. Gittim bir sürü CD satan yerlere sordum. Bu yasal bir işlem değil biz yapamayız dediler. İnternetten bulmaya çalıştım ama bulamadım. Tam kendi kendime teknoloji ile boğuşurken bir gün bir arkadaşım dedi ki; “Tülay sana bir süprizim var.Sen Zülfü Livanelli’yi çok seversin bilirim. Bir arkadaşım verdi. Zülfü Livanelli’nin bütün eski şarkıları bir arada. Sana da kopyaladım bir tane.”

Bu benim için inanılmaz bir şeydi. Günlerdir uğraştığım bir isteğimin yerine gelmesi.

Bir başka olay daha yazmak istiyorum. Kişisel gelişim ile ilgilenmeye başladığım ilk yıllardaydı. Öğrendiklerimi sürekli hayatıma geçiriyordum. Yani streslerimle başa çıkmak için çareler buluyor ve uyguluyordum. Bunun gibi bir çok bilgiyi kullanıyordum. Bu arada sürekli okuyordum. Bir gün düşünmeye başladım. Acaba ben her okuduğumu hayatıma geçirmekle hata mı yapıyorum. Bunun iyisi kötüsü olabilir. Bir şeyleri yanlış yapıyorum belki de diye düşünmeye başladım. Ya zararlı bir davranışı da benimsersem diye. Oysaki biliyordum ki ben çocukluğumdan beri bütün çevremdeki insanları gözler, hep onların iyi taraflarını örnek alır ama kötü taraflarını asla almazdım. Ama yine de şüpheye düştüm. Günlerce ne yapsam da bundan emin olsam diye düşünüyordum ki bir gün kitap zevkine çok güvendiğim bir arkadaşım bana bir yazar tavsiye etti. Bu yazarın kitaplarını okumamı istedi. Tabii ki gittim o yazarın 3-4 tane kitabını aldım. Heyecanla eve geldim ve okumaya başladım. Daha birinci kitabın birinci bölümünde yazdığı her bir fikir için isyan ettim.

“Hayır, hayır bu doğru değil bence…ben böyle düşünmüyorum..hayır hayır…” diye diye 4 kitabı da bitirdim. Kitaplar bitince çok memnun oldum. Harika dedim.. Demek ki bu güne kadar bazı şeyleri beğendiysem bunlar gerçekten bana göre doğru olduğu içinmiş. Beğenmediğim bir fikir karşısında nasıl tepki koydum. Oh çok şükür süzgeçlerim iyi çalışıyor diye düşündüm.

Kafamın içinde yeni sorular  veya bir arayış belirmeye başladığı zaman çevreme bakıyorum. Mesajın geleceğini biliyorum artık.

 Bazen kafamdaki sorunun cevabını televizyondaki bir spiker söylüyor. Bazen gazetede manşet olarak görüyorum.

Çok eminim bu yazıyı okurken çoğunuz “BEN DE YAŞIYORUM AYNISINI” diyeceksiniz. Ölene dek bu güzellikleri yaşamak dileğiyle..

Sevgiler
Tülay Bilin

Tülay Bilin kimdir?
Tülay Bilin çok uzun yıllar Hürriyet Gazetesinde çalıştıktan sonra, Nisan 2006‘ya kadar Dünya Gazetesinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak çalıştı. Uzun yıllardır kişisel gelişim konusunda aldığı eğitimleri 10 yıldır profesyonel olarak çevresiyle paylaşmaktadır. Şirketlere verdiği eğitimler devam etmektedir. Ayrıca kişisel olarak sorunlarını çözmekte zorlananlar için de yüz yüze görüşmeler yapmaktadır. 2 yıl haftada bir gün radyo programı yapmıştır.

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.