Nurhan’ın ailesi, kızlarının bütün becerilerinin ortaya çıkmasını istiyordu. İlkokul ikinci sınıfta onu bir mandolin kursuna gönderdiler. Mandolin ile ikinci ayın sonunda ünlü ‘Love Story’ filminin şarkısını çalabiliyordu.
Ailesi, kızlarının bu performansına hayran olmuştu. Annesi, ziyaret ettiği bir arkadaşının kızının, kendi kategorisinde yüzme madalyası aldığını öğrendi. Eşiyle görüşerek Nurhan’ı da bir yüzme programına yazdırdı. Üç ay sonra Nurhan küçük bir yarışmada ikinci oldu. Annesi-babası yine çok mutluydu. Bu arada babası, bir dergide evde bir hayvan beslemenin çocuklarda sosyal becerileri geliştirdiğini okudu. Nurhan ile evcil hayvanların satıldığı bir dükkana gittiler ve bir köpek aldılar. Ona ‘Köpük’ adını verdiler. İlk başta Köpük’e bakmak çok zor oldu. Çünkü hayvana evde nereye dışkılayacağını öğretemediler. Köpük bir insan gibi sözden anlamıyordu. Bir gün evdeki halıya katı dışkısını yapınca, annesi babasına “Bu hayvanı getirmesini bildiğin gibi, pisliğini temizlemesini de biliyor olmalısın.” diye seslendi. Babası da Nurhan’a “Kızım, Köpük’ü senin sorumluluk duygunu geliştirmesi için aldık; sen temizlemelisin.” dedi. Nurhan, hiç sitem etmeden halıyı temizlemeye başladı.
Nurhan, her sabah erkenden ve akşam okuldan gelince köpeği gezdiriyordu. Ancak bu amaçla sabah oldukça erken kalkıyordu. Aksi takdirde okula yetişemiyordu. Bu arada mandolin çalışması gerekiyordu. Öğretmeni bir sürü ödev veriyordu. Her gün yarım saat çalışmalıydı. Nurhan çok çalışkandı ve ödevini yapmak için çok çabalıyordu. Bu arada hem okulun derslerini yetiştirmek, hem mandolin çalışmak, hem de köpeği gezdirmek tüm zamanını alıyordu. Hafta sonu da yüzmeye gidiyordu. Derken okuldan bir yazı geldi. Hafta sonu öğleden sonraları, küçük bir ücret karşılığı takviye ders verilecekti. Nurhan’ın anne-babası da “Aman kızımız geri kalmasın.” diyerek bu derslere de kayıt yaptırdı. Böylece cumartesi sabahları, Nurhan önce köpeği gezdiriyor, ardından yüzmeye gidiyor; sonra da okulun takviye derslerine katılıyordu; dönünce yine köpeğini gezdiriyordu.
İlkokul 4. sınıfa geldiğinde sınıf arkadaşlarından Mahir, kendi şehirlerinde satranç şampiyonu olmuştu. Bu başarı tüm okulda konuşuluyordu. Nurhan, Mahir’in en az kendisi kadar meşgul olduğunu biliyordu. Kendisi de çok meşguldü ama ne müzikte kayda değer bir başarısı vardı, ne de yüzmede şehir çapında bir başarı elde etmişti. Köpük’e de yeterince zaman ayıramıyordu. Onu her sabah ve akşam gezdiriyordu; ama evdeyken müzikle uğraştığı ya da ders çalıştığı için onunla tam ilgilenemiyordu. Bir teneffüste Mahir’in yanına gitti ve satrançtaki başarısının sırrını sordu. Mahir, “Basit bir numaram var. Yaptığım işe bir hayvan gibi yaklaşıyorum.” dedi. Nurhan bu cevaba çok şaşırdı: “Nasıl yani?” Mahir; “Çok basit. Hayvanların bir numarası vardır. İki tane değil. Örneğin, kaplumbağanın evi sırtındadır. Köpekler çok iyi koku alır. Baykuşlar gece görebilir. Yarasalar sonar sistemiyle ilerler. Çitalar çok hızlıdır. Kaplanlar ise çok yırtıcı. Zürafaların boyu da çok uzun. Filler çok büyüktür. Ama bu saydıklarımın hiçbiri iki işi aynı anda yapmaz. Örneğin baykuş hem gece görüp hem de yılan gibi sokmaz. Filler çok büyüktür ama çitalar gibi hızlı koşmaz. Kaplumbağaların evi sırtındadır ama köpekbalığı gibi yırtıcı dişleri yoktur. Köpekler çok iyi koku alır; ama kirpi gibi dikenleri yoktur.” karşılığını verdi.
“Bütün bunların senin satranç başarınla ne ilgisi var?” “Ben bir tek satrançla uğraşıyorum. Babam bana tenis de oynamamı önerdi; aynı zamanda ata binmemi ve bir yabancı dil kursuna gitmemi de. Ekonomik durumumuz da bütün bu kursları karşılamaya müsait. Açıkçası benim de ilgimi çeken konularda kurslardı bunlar. Ama hayvanları başarılı kılan tek bir iş yapmaları. Ben de tek bir işe kafayı takarsam, bunda başarılı olabileceğime inandım. İlkokul birinci sınıftan beri satranç oynuyorum. Oyunu zevkle oynuyorum ve daha uzun yıllar, belki de dünya şampiyonu oluncaya kadar sürdürmeyi düşünüyorum. Ama eğer ikinci bir işe elimi atsam başarısız olurdum. Başarılı olmak için komik ama hayvan gibi davranmak lazım. İnsan gibi olunca çok cephede savaşıp kaybediyoruz. Hani konudan konuya atlayanlara derler ya ‘maymun iştahlı’, bu söz gerçeği yansıtmıyor; asıl ‘insan iştahlı’ demek lazım. Çünkü sıradan bir insan odaklanmayı bilmiyor.”
Yazar: Melih ARAT
www.meliharat.com
bu yazıyı cok beğendim sanırım bendede bu iştah var. Gitar, Futbol, Kaykay, Dans,Tiyatro, CounterStrike turnuvaları, Siyasi sohbetler, Ekonomi, Tasarımcılık, Resim Yapma ve Edebiyat… sanırım sadece birine kendimi vermem gerek.. Ama hangisine? bunun kararını veremiceğim için sanırım vakit dolasıya kadar bu konularda hepsini bilerek fakat hiç başarı elde edemiyerek devam ediceğim . . . = )
Çok güzel bir yazı.. Artık ben de artık bir işe hayvan gibi yaklasmaya karar verdim.. Tesekkürler..
Evet belki de….:) Amma ve lakin tabi kendini bir hayvan gibi tassavvur edip davranmak!!!…bilmem akıl karı mı? ha ne dersiniz!? zira hayvan ve insanı yaratan (yahut siz ne derseniz) bile ayırmış,üstün tutmuşken insan denen mahluğu… Anlayacağınız bendeniz pek beceremem daha doğrusu kasti olarak istemem bir koyunda bir karpuz taşımayı..:) ZİRA İNSANOĞLUNUN HAYALLERİ ONUN DA ÖTESİNDE İDEALLERİ, EMELLERİ, GAYELERİ OLMALI RÜYALARINI SÜSLEYİP ONUN OLABİLECEĞİNE İNANARAK ONA UĞRAŞMALI!! ANCAK HERŞEYE, TÜM BU DÜŞÜNCEME RAĞMEN AMACIMIN BU YAZININ ULAŞACAĞI KİTLEYİ ETKİLEMEK, BU YAZININ MUHTEVASINI TENKİT ETMEK OLMADIĞINI BELİRTMEM GEREK! ÇÜNKÜ UMUMİYETLE BU BÖYLE OLMALI.. BİLİRSİNİZ İŞTE AH ŞU GENELLEMELER…:) SANIRIM HER ZAMAN BİR İSTİSNA OLARAK KALACAĞIM..
Unutmadan, zaten bu malumatta kızın çokta idealist olduğundan filan bahsedilmemişti…son zamanların yeni ifadesi afedersiniz (bu tabiri sevmiyorum affedin ama ne iyi ifade şekli sanırım:)) yarış atı durumu mevzu bahis !!! Sadece herşey bu kadar kabala bazar ifade edildiğinde hoşnutsuzluğumu saklamam…yazıyı okurken başka şeyler düşünmeye sevk ettiği için izhar etmek istedim. Hepsi bu…
Bende de var bu olay, her şeyi oynamayı bilirim ama hiç bir ödül alamadım henüz. Belki de ödülde gözüm yok ondandır. Hikâye güzel ve bi bakıma da doğru hani bir tek faliyete odaklanırsak tabi ki bi başarı gelicektir. Ama acaba birçok uğraşla vakit geçirmekten daha çok mu bizi mutlu edecek. Hiç sanmam. Bi tek santranç oynamak mesela, asla…
çok beğendim bu yazıyı, bence çok doğru bi tespit.. hayatın akışına kapılıp aslında başarılı olabilecek alanlardan kayıp alakasız ve başarısız alanlara kayıyoruz.. insan iştahı işte insan doyumsuzluğu….
burda kastedilen motivasyon.başka bi çok şeyle ilgilenmeye çalışırsak odaklanamadığımızdan kaybederiz.zamanla da çok alakalı.EFTELYA ARKADAŞIM NE ALAKASI VAR YAZDIKLARINLA BU YAZININ ANLAMADIM.BU SİTEYE UĞRAYAN KİMSENİN YARATILIŞ KONUSUNDA BİLGİYE VE DİN DERSİNE İHTİYACI OLDUĞUNU SANMIYORUM..TEKRAR OKUMANI RİCA EDİYORUM.saygılar
benim kadar maymun iştahlı bi insan daha yok heralde lan karnım toktu benim niye makarna yedim şimdi -,- . Teşekkürler.
İnsan oğlu maymun iştahlı işte. :) . Teşekkürler.