Kimimiz seviyor bugünü, kimimiz klişe buluyor, kimimiz yalnız olduğumuz için mutsuzuz, kimimiz şimdi sevgilime ne alacağım derdi içindeyiz. Kırmızı güllere, kırmızı objelere, akşam nerede yemek yiyeceğimize, alınacak hediyelere müthiş anlamlar yüklüyoruz. Ne kadar sevildiğimizi göreceğiz çünkü.
Hani bir laf var ya, 1 gün değil her zaman hatırlanmalı sevgili diye, aslında bu lafın altındaki mana çok büyük. Bize, her gün sevildiğimizi hissettiren, değerini, aşkını gösteren sevgilinin zaten 14 Şubat’ta bize gül alıp almaması çok da önemli olur mu ki bizim için? Bu tarz kıyaslamaları yapmamızın nedeni, o ilişkide hayal ettiğimiz, istediğimiz ilişkiyi yaşayamıyor oluşumuz olabilir mi mesela? Özel günler önemsizdir demiyorum, ama bir güle bile müthiş anlamlar yüklemek, o ilişkinin bizi ne kadar tatmin ettiğini sorgulamamızı gerektirmez mi? Hal böyle olunca işte, asıl soruyla yüz yüze geliyoruz belki de…
Eğer bu ilişki istediğim ilişki değilse, ben niye hala buradayım? Neden gitmiyorum? Neden bitirmiyorum ilişkimi? İş, para, çocuklar, ev, aile, toplumdan ötürü gidememe nedenlerimizin yanında, yanımızdaki, o tatmin etmeyen ilişkideki adamı yeterli gösteren çeşitli yetinme cümlelerimiz var. Daha iyisini mi bulacağım, evini, çocuklarını ihmal etmiyor, her akşam eve geliyor, bu kadar yıl beraberlikten sonra çok doğal böyle olması vs şeklinde düşüncelerle yetiniyoruz sanki veya kendimizi kandırıyoruz. İstemediğimiz hayatları yaşıyoruz. Mutsuz bir hayat sürüyoruz ve mutsuz çocuklar yetiştiriyoruz.
Peki NEDEN?
Neden kadın istemeye istemeye yetiniyor? Çünkü sevgililer gününü kutlamak istediğimiz adamları “seviyoruz” diyoruz da, kendimizi sevmeyi öğrenemedik hala. Hal böyle olunca da “seviyorum” dediğimiz adamlara hissettiğimiz duygu ne yazık ki sevgi olmuyor.
Eğer kendimizi sevmeyi beceremiyorsak, hayatımızda başımıza gelen hiçbir iyi şey bizi tatmin etmiyor. İçimizde kendimizle barışık olmadığımız için de işte, “sevgili”, “koca” diye sarıldığımız adamlardan bekliyoruz sevilmeyi. Ben kendimi o kadar sevmiyorum ki, bari sen sev de değerli hissedeyim kendimi diyoruz içimizden, sessiz sessiz, kendi kendimize, belki kendimizin haberi bile olmadan.
Kendinizi gerçekten seviyor musunuz? Bütün hatalarınızla, kusurlarınızla, belki kilolarınızla, o kadar paralar harcayıp aldığınız kremlere rağmen gitmek bilmeyen selülitlerinizle, seviyor musunuz kendinizi? Bu soruya dürüstçe evet cevabı veriyorsanız, ne mutlu size. Ama hayır cevabı geliyorsa içinizden, bu çok da kötü bir şey değil ve yalnız değilsiniz. Çoğumuz böyleyiz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmiyoruz, bir türlü edemiyoruz. Daha güzel, daha ince olmalıyız, daha çok ayakkabımız, daha çok facebook arkadaşımız olmalı. Bulunduğumuz halimizden memnun olmadığımız için, hep sonraki aşamaya ulaşmak için yaşıyoruz sanki. Ve ne yazık ki o aşama geldiğinde de, daha zayıf olduğumuzda, o ayakkabıyı aldığımızda veya nihayet evlendiğimizde belki, anlıyoruz ki, bu da değilmiş bizi mutlu edecek olan şey ve yeni hedefler üretmeye başlıyoruz hemen. Yeni bir çanta ya da yeni bir terfi almalıyız veya çocuk yapmalıyız artık. Böylece hayat geçiyor işte. Galiba şunu göremiyoruz: O dışarıdan geleceğini beklediğimiz mutluluk, prensin gelip bizi uykumuzda öpüp uyandırmasıyla ulaşacağımız masal dünyasındaki mutluluk, aslında oradan gelmeyecek. O mutluluk hiç de uzakta değil aslında. Sadece hazineyi yanlış yerde arıyoruz.
Önce kendimizi sevmeyi öğrenebilsek. Her zaman en önemli, en öncelikli kendimiz olsak. İlk sevgiliniz sizsiniz, kendiniz. Kendimizi olduğumuz gibi sevdiğimiz sürece, işte o zaman gerçek anlamda birisini de sevebiliriz. İşte o zaman gerçek anlamda da birisi tarafından seviliriz, kendimiz gibi olarak hem de. Bizi zayıf, güzel, dırdır yapmayan, iyi yemek yapan bir kadın olduğumuz için değil; sadece kendimiz olduğumuz için seven birisi. İşte o zaman, öyle bir kadın olarak öyle bir adamla geçireceğiniz sevgililer günü sizin gerçek sevgililer gününüz olacak… Kutlayın! Önce kendinizi, sonra sizi sizin gibi seven sevdiceğinizi!
Hepimizin sevgililer günü kutlu olsun!
Yazan : Esra Paça / Mobius Danışmanlık