Benim aşktan anladıklarım şunlardır:
Aşık olmak kesin olarak sevmek fiilinden farklı bir şeydir. Aşk çok daha güçlü, çok daha kapsamlı bir duygudur. Hatta tekildir.
İnsan bir kaç insanı aynı anda sevebilir, ancak sadece ve sadece bir kişiye aşık olabilir.
Aşk bir anlamda marazdır da.
Aşık olan kişiyi sanki bir virüs devir alır, tıpkı ateşli hastanın sanrı görmesi gibi ona hayali bir dünya yaratır, kişi – Allah’a şükür sadece bir süre – o hayal dünyasında yaşar.
Sonra bir gün bakar ki, aşık olduğu kişi ile karşısındaki kişi aynı değildir.
O bir hayali kişiye aşık olmuştur, şimdi karşısında bambaşka bir kişi vardır.
Açıkçası aşık maşuğa değil, bizzat aşkın kendisine aşık olmuştur!
*** ***
Aşkın kendisinin aşk olduğunu anlamak insana önce garip gelir, sonra acı verir.
Ancak, nekahat devresi de bitmeye başladığında insan gerçek hayata geri döner, etrafındaki olguları oldukları gibi kavramaya yeniden başlar. İşte o zaman insan etrafındaki her şeyin eski şekilleri ile hala aynı olsa da kendisinin değiştiğini fark eder!
Aşkın nimeti de buradadır, insanı daha farklı ve etrafa karşı daha mesafeli kılar. Nasıl ki bir süre hapis yatmış veya ağır bir hastalık geçirmiş, kaza atlatmış, uzun bir doktora tezi yazma dönemini tamamlamış, hatta askere gidip-gelmiş, başka ülkede çalışıp sılaya geri dönmüş insan artık farklı bir insandır, bir süre aşık olup – azami süre 4 yıl – aşktan uyanmış insan da artık farklı bir insandır.
Daha olgun, eski tabirle gün görmüş, hayata başka bir gözle bakmayı öğrenmiş bir insan!
*** ***
Aşkın kendisi ise ağızda kekremsi bir tad bırakır. Aşık, aşık olduğu günleri biraz hüzünle, biraz acı ile, biraz buruk anar.
Elinde değil, kavgalara bile özlem duyar.
Ama artık bilir ki aşk biter, zira aşk insana ait bir duygudur. İnsana ait her şey de bitmeye mecburdur. Tabiatın dengesi veya ilahi hüküm böyle buyurmuştur.
*** ***
Bazen merak ederim, “hayvanlar aşık olur mu?”, diye. Bana olmaz gibi geliyor, zira biraz çelişkili gözükecek ama aşk akılla ilgili bir iştir.
Ne kadar maraz, ne kadar virütik olsa da yine de aşk akıl işidir.
Aklı olmayan aşık olamaz!
Zira, aşk tamamen beyindedir. Maraz da olsa beynin maraz halidir. Kalbin aşkla hiç alakası yoktur. Kalp sadece ve sadece emme-basma tulumbası gibi görev ifa eden bir kas yığınıdır.
Nasıl korku veya heyecan algılaması beyinde algılanır ve beynin ürettiği bir enzim korku veya heyecan karşısında kalbin atışlarını hızlandırırsa, aşk da beyinde algılanır, ürettiği enzimler kalbin küt küt atmasını, dolaşım hızı artan kanın da çeşitli organlarımızın harekete geçmesini sağlar.
Gördüğümüz, ele ele tutuştuğumuz, vuslata girdiğimiz maşukun karşısında duyduğumuz hazzı-heyecanı kalbimiz körükledi zannederiz.
Hayır, her şeyi beyin yönlendirmiştir, tıpkı cinsellik duygusunun yükselmesini de beynin yaratması gibi. Zaten erkeğin de kadının da cinsel organı aynıdır:
Beyin!
*** ***
Bazen kafam karışıyor.
Biz ıskalanan aşkların çocuklarıyız da yeni nesil yaşanan aşkların çocukları mıdır?
Kaynak : HÜRRİYET
Yazan : Cüneyt ÜLSEVER
aşkı tek kelimde açıklamak gerekirse ”ACI” …..
bu zmanda gerçkten seven aşkı yaşayan çok az insan vardır ve aşka inanmıyorum :(
aşk insanı gerçekten çok değiştiriyor,olgunlaştırıyor.ama kesinlikle tekrar aşık olmak istemem..
Aşk beyinde yaşanıyor da bitince beyin neden bedene hükmedeniyor. için yanıyor, gözlerin sebepsiz doluyor. İyileşmeyecek bir yaradır aşk, geri dönsen de faydası yok tılsımını yitirmiştir aşkın. Yüzlerde güzel varda yerini doldurmuyor.
aşkn bence akılla ilgisi yoktur aşkta mantık yoktur..
Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvî acıydı aşk ; ve maddeyi manaya veren cömert sancıydı. Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki ; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü. Kalp kalbe kelebek kanatlarında renk ;kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan ahenkti aşk. Şarkın bütün şiir macerasıydı ,belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasıydı.Yağmur yağmur belaya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı. Mansûr’u dâra takan da , Halil’i oda yakan da oydu ve oydu Eyyub’u derde bırakan da.Tuz kadar mübarek ,ekmekçe aziz idi ;toprakleyin bereket ,su gibi temiz idi..
Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş ,kıyamete kadar sökülmez imiş. Aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misal-i taşa benzer. Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır ;bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır.Gelip kemiğe dayanınca dünya , hayata atılan kement olur ;göz kapaklarından vurulunca kasırgalar ,annelerce deprem , babalarca bent olur.Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar ,aşksız rahmini yargılayan bebekler nagehan doğar. Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebed olur ;aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur ;sevgisizlik gelir ,dünya cehennem olur…
Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler ;ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler.Sabah onunla sürerse toprağı koşarak ,ancak o vakit yeşerir taze bir başak.Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür.Kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller ve melâl süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller.Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer ,şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş bûselere yâr düşer.
Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünyada…
Aşk rotası bilinmeyen bir gemidir bazen sıcak tropikal bir adaya götürür bazende fırtınalı ,dev dalgaların oldugu bermuda üçgenine.O gemi fırtınada alabora olursa batar ve okyanusun derinliklerinde kaybolur.Beyin dedigimiz okyanusta arayip dururuz o batan gemiyi özellikle kendimizi yalnız hissettigimiz ve o ayrılık şarkılarını duydugumuz zaman.Ah o şarkılar da olmasa !!!
aşkı yaşayan bilir
aşk,insanı yakıp kavurur…ne yaptıgını,ne yapacagını bilemz halde olursun…ve aşk bittiği zaman gerçekleri görmeye başlarsın….karşındaki kişinin aslında senin istediğin kişi olmadıgını..ve en onemlısı aşk acı verir…
aşksız insan yaşayamaz..her yerde,her şeyde aşk var.