Her geçen gün yeni bir şey öğreniyor insan. Bunu biliyordum diyemediğimiz ve hayretler içine düştüğümüz nice değişik bilgiler ediniyoruz. Birden bire alakasız bir anda duyduğumuzda “Aman ne önemli?” diye önemsemediğimiz bir konu, üzerinde düşününce birden şeklini değiştiriveriyor.
Arkadaşım sordu: “Bir bambu ağacı nasıl yetişiyor biliyor musun?” Cevabım ise şöyle oldu.
“Bilmem gereken bir bu eksikti.” Israr edip anlattığında baktım ki bir bambu ağacı nelere kadirmiş, özünden alıp insanı nerelere götürürmüş!
Peki ya siz biliyor musunuz bambu ağacının nasıl yetiştiğini?
Bu istek ve amaç içinde olan kişi toprağa bambu ağacı tohumu eker ve sularmış. İlk yıl hep toprağa ve dolayısıyla tohuma su vermekle geçermiş. İkinci yıl aynı işlem devam edermiş. Tohum itinayla sulanır ve dikkat edilirmiş. Ondan sonraki üç sene yine aynı. Görünürde hiçbir şey yok. Emek veriliyor ama ortada bir şey yok. Ne zaman ki beşinci yılın sonuna gelindiğinde işte o zaman bambu ağacı filiz vermeye başladığı gibi altı hafta içinde de tam yirmi yedi metre boyuna geliverirmiş.
Ekildiğinden beri gördüğümüz elle tuttuğumuz ve gelişimini gözlemleyebildiğimiz başka hiçbir ağaç 5 yılda bu boyuta gelemiyor belki de.
Peki o zaman bu ağaç beş yılda mı büyüdü yoksa altı haftada mı?
Sadece fiziksel gelişimi gören insanlar için cevap altı hafta. Ama işin arkasını görebilen, farkında olanlar için ise beş yıl. Toprağa atılan tohum, belli aralıklarla özenle verilen su, ışığını ayarlama, yağmurdan rüzgardan koruma derken uzun zamana yayılmış bir emek harcanıyor. Bu emek harcanırken tohum filizlenene kadar büyük bir sabır gösteriliyor.
Sonra da tüm kalbiyle ona inanmak gerekiyor. Verilen emeklerin boşa gitmeyeceğine ve sabrın sonunun selamet olduğuna inanmak. Çünkü inanmadan yapılan hiçbir şey gerçek olmuyor. Geçici olarak gerçekmiş gibi duruyor ama kısa zamanda öyle olmadığı görünüyor.
Bu gelişim süreci içinde bir diğer etken ise vazgeçmemek. Verilen emeklerin karşılığı görülmeyince, gelişim süresi uzadığında, etraftan baskılar veya caydırma etkili tepkiler geldiğinde, cesaret gösteremeyenler kıskançlıkla yaklaşıp olumsuz enerji verdiğinde, tembeller, emeği değersizmiş gibi gösterdiğinde vazgeçme aşamasına gelinebiliniyor.
Geçen zaman ve bu zaman içinde verilen emeklerden, gösterilen sabırdan dolayı yorgunluk da düştümü bedene ve zihine, vazgeçmek gündeme yerleşiyor. İnsan bir an duruyor ve “Değer mi?” sorgulamasına giriyor. Bu gelinen noktada en önemli şey, derhal harekete geçmek. Durmamak ve devam etmek. Asla ve asla vazgeçmemek. Tabii ki değer. Bu başarıldığı an diğerleri arkadan geliyor olacak. Kapılar kapıları açacak, başarıdan başarıya koşulacak.
Uzun zamanda sabırla yavaş yavaş emekle, inanarak kat edilen yollar en sağlam ve en doğru noktalara ulaşacak; tıpkı bambu ağacı gibi. Zor büyüyen ama büyüdü mü kolay kolay devrilemeyecek bir ağaç gibi.
Emek-sabır-inanmak ve vazgeçmemek;
İşte başarının sırrının açılımı bu. İnsan ilişkilerinde de, iş ilişkilerinde de, üretme aşamasında veya tüketirken bile bu dört noktaya önem verildiğinde sanki her şey daha güzel ve daha kıymetli olacak, sanki her zorluğun üstesinden daha rahat gelinecek. Sanki daha kaliteli ve daha rafine bir toplum oluşacak. Mutluluk ve şans, kapıları defalarca çalacak.
Tabii ki sevgiyle beslediğimiz, saygıyla büyüttüğümüz sürece.
Tabii ki yönümüzü aydınlığa, mutluluğa doğru çevirdiğimiz ve çok çalıştığımız sürece.
Fark ettiğimiz ve farkında olduğumuz şekliyle.
Yazan : Berna Sağlam Naipoğlu
Kaynak : www.dunyagazetesi.com.tr