Anasayfa / Başarı Öyküleri / GÜLER SABANCI : Güç mü? Başarı mı?

GÜLER SABANCI : Güç mü? Başarı mı?

Dünyanın en güçlü kadınları arasında yer alan Güler Sabancı, “güçlü” yerine “başarılı” olmayı tercih ediyor. Günlük yaşamının ayrıntılarını ve hayat çizgisini anlatan Güler Sabancı, kariyer öyküsünü paylaştı… O gerçekten güçlü bir kadın. Kendinden önce mekâna enerjisi ve karizması giriyor. İnsanlarla göz teması kurarak konuşuyor. Böylece gerçekten dinlediği ve ilgilendiği duygusunu veriyor. Mesafeli ama samimi. Ciddi ama neşeli. Kendisinin olduğu kadar karşısındakinin esprilerine de hakkını vererek gülüyor.

GÜÇ KELİMESİNİ SEVMİYORUM BAŞARILI BİR KADINIM BUNU DA TEK BAŞINA YAPMADIM

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Üyesi Güler Sabancı nasıl yaşadığını ilk kez anlattı…

Türkiye’nin en varlıklı ailelerinden birinde doğdunuz. Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz?

– Ben ilk torundum. Dedemin yanında büyüdüm. Dedem Hacı Ömer Sabancı beni, kendisine gelmiş bir hediye olarak görüyor. Altı oğlu var ve ben aileye gelen ilk kız çocuğuyum. Dedemin, fabrikada çalışan makinelere bakıp sevincinden ağladığını hatırlarım. Güçlü bir insandı. Gücü de sadece kendinden gelirdi. Sıfırdan başlamıştı. Pamuk işçiliğinden pamuk sanayiciliğine geçmiş olmaktan çok gurur duyardı. “En büyük ibadet çalışmaktır” derdi.

Dedeye karşı büyük bir hayranlık hissediliyor sözlerinizden…

– Çalışmaya, dürüstlüğe çok önem veren biriydi. Babası için ne kadar önemli olduğunu bildiğinden Sakıp Sabancı mezar taşına “Gurur eşeklik, hilekârlık ahmaklıktır” yazdırmıştı. Ukalalığı sevmezdi. Çok şükür ailemizde en önemli değerlerimizden biri de tevazudur.

Böyle bir ailenin ferdi olarak kariyeriniz başka türlü şekillenebilir miydi?

– 3-5 yaşında dedem Hacı Ömer Sabancı ile fabrikaya gidermişim. İnsan doğduğundan 7 yaşına kadar geçen dönemde şekillenirmiş. 12 yaşımda onu kaybedene kadar yanındaydım. Böyle bir aile ortamında, doğal bir yönlendirme varsa bunu kabul etmek durumundayım.

Başka türlü bir hayatı hiç mi düşünmediniz?

– Hayır, hiç düşünmedim. Çalışma hayatım çok dolu geçti. Çok önemli projeleri gerçekleştirme imkânım oldu. Çok önemli bir takımın içindeydim.

Hangi projelerde yer aldınız?

– Rahmetli Sakıp Amcam’ın liderliğinde diğer amcalarımla heyecanlı, yeni ortaklıkların yapıldığı, yepyeni dönemlerin yaşandığı bir çalışma hayatım oldu. 1980’ler, 1990’lar…

Türkiye’nin ekonomik anlamda büyük değişimler ve dönüşümler geçirdiği yıllar…

– Kesinlikle. 1986’da yabancılarla ilk ortaklık olan Belçikalı’larla Bekart projesinde lider takımındaydım. DuPont’la, Bridgestone’la ortaklıkta da yine öyle ekibin içinde yer aldım. Heyecan verici işlerdi. ABD’ye, Japonya’ya gitmek, anlaşmalar yapmak, ortaklıklar kurmak…

Ve Sabancı Üniversitesi’nin kuruluşunda da siz varsınız yine.

– Kendimi bu anlamda seçilmiş ve şanslı hissederim. 1994’te aile üniversiteyi kurma kararı aldığında bu görevi bana verdi ve beni destekledi. Bunlar hayatımı o kadar doldurdu ki başka türlü bir hayat düşünmedim.

Dünyanın en güçlü kadınları listelerinde sizi sürekli görüyoruz. En son Financial Times gazetesinin listesinde ikinci sıradaydınız. Dünyanın en güçlü ikinci kadını olmak nasıl bir his?

– Güç kelimesini sevmiyorum. Başarılı bir kadın olduğuma inanıyorum. Bunu da tek başıma yapmadım. Başarı tek başına olmaz. Çok iyi ekiplerle çalıştım, çok iyi imkânlarım oldu. Başarılı olmak, fark yaratmak insanı mutlu eder. Başarı kişinin yaşama şevkini artırır ve mutluluk verir.

Sabancı Holding, üniversite, müze… Çok farklı şapkalarınız çok farklı sorumluluklarınız var. Siz en çok hangisiyle uğraşmayı seviyorsunuz?

– Hepsiyle.

Hepsini eşit derecede seviyor olamazsınız. Anneler bile çocuklarını eşit sevmiyormuş. Yapılan araştırmalar öyle söylüyor.

– Olabilir ama hiçbir anne de bunu itiraf etmez… Lassa’da asgari ücretle çalıştım.

KARİYER

* Lise çağlarında her gencin başında kavak yelleri eser. Ben de bir ara iç mimar olmaya heveslendim. Zannediyorum en küçük amcamın evi için gelip giden mimarlardan etkilendim.

* Sakıp Amcam’a “İç mimari okuyacağım” dedim. O hiçbir zaman hayır demez, güzellikle ikna ederdi. Bana “Tabii neden olmasın. Ama imkânın var, kendi evlerin olur onları yaparsın” dedi.

* Ondan sonra bir daha tereddüdüm olmadı. Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okurken çalışmaya başladım.

* Okuldan sonra Lassa’ya giderdim. Lassa’nın ilk yılında asgari ücret aldım.

* 14 yıl KORDSA’da genel müdürlüğün ardından 1997’de Sabancı Holding Lastik ve Takviye Malzemeleri grup başkanı oldum. Mayıs 2004’te holdingin başına geçtim.

Kriz zamanı karar verici olursunuz!

TOPLANTI

* Her toplantı hedefi ve gereğine göre yönetilir, ona göre katılınır. Bir genelleme yapmak doğru değil.

* Bazen konuşmak gerekir, bazen dinlemek. Bazen tartışmak, bazen de sadece yönetmek gerekir.

* Kriz zamanı daha karar verici; hazırlık, strateji oluşturma dönemindeyse daha katılımcı olursunuz. Ama doğru zamanda doğru yönetim tarzını kullanmak gerekir.

* Hedefi ne olursun olsun başarılı bir toplantı olması için gündem ve katılım önceden bilinmeli.

Mutlaka kahvaltı yaparım!

GÜNE BAŞLARKEN

* 7.00-7.30’da kalkarım.

* Normalde 23.00-23.30 gibi uyumaya giderim.

* Evden çıkmadan kahvaltı yaparım, gazetelere bakarım.

* Önemli kararları sabah almak veya almamak gibi genellemelerim yok.

* Hazırlıklı olduğum sürece günün her saat verimli olabilirim.

güler sabancı

Zaman zaman yoga yapıyorum!

SPOR

* Spora çok önem veririm. Hemen her gün yapmaya çalışırım.

* Her sabah uyandıktan kısa bir süre sonra koşu bandına çıkarım.

* Seyahatlerimde imkan varsa sporumu aksatmam.

* Zaman zaman yoga da yapıyorum.

* Orta, lise ve üniversitede tenis oynadım ve uzun yıllar dansa gittim.

* Hafta sonları açık havada iki-üç saat yürüyüş yapmayı çok severim.

Çorbacıyım, kırmızı et yemem!

BESLENME

* Sağlıklı beslenmeye çalışıyorum.

* Daha çok sebze ve balık ağırlıklı besleniyorum. Kırmızı et ve ekmek yememeye çalışıyorum.

* Çorba çok severim.

* Günde üç öğün yerim.

* Akdeniz başta olmak üzere en çok Japon, Tayland, Vietnam ve Uzakdoğu mutfaklarını severim.

* Arada sırada yemek pişiririm.

Balıkçıları tercih ederim!

MEKAN

* Dışarıda yemeği dostlarla olursa severim.

* Balıkçıları tercih ederim.

* Müdavimi olduğum restoranlar arasında İstanbul’da Kıyı, Sabancı Müzesi’ndeki Changa, Ulus 29 ve Karaköy Lokantası’nı sayabilirim.

* Yeni mekanlara açığım. Yeni açılan yerleri denemeyi aslında severim, isterim ama çok vakit bulamıyorum maalesef.

Hiç önemsemem, sadece araç!

OTOMOBİL

* İlk otomobilim Toyota Corolla’ydı.

* Otomobil hayatımda çok önemsediğim bir konu değil.

* Daha çok bir yerden başka bir yere ulaşımımı sağlayan araç gibi görürüm.

* Şoförüm var. İstanbul trafiğinde şart ve arabadaki zamanı iPad ve telefonla iş için kullanabiliyorum.

Avyalık’taki eve kaçış!

TATİL

* Yıllık iznimin bir kısmını genellikle temmuz ayında kullanırım.

* Yazın ve hafta sonları Avyalık’a gitmeye çalışıyorum.

* Tatil için ayrıca planlama yaparım. İşle karıştırmam.

* Dinlenme tatili, eğlence tatili, keşif tatili… Hepsinin yeri ayrı, hepsini dengeli yapmaya çalışıyorum.

* Tekne ve otel yerine yazlık ev tercih ederim.

Salzburg ve Basel’i kaçırmam!

HOBİ

* En büyük hobim sanat. Hemen her alanına ilgim var. Özellikle klasik müzik konserlerine ve sergilere gitmeyi severim.

* Salzburg Müzik Festivali ve Art Basel’i kaçırmam; muhakkak giderim.

* Venedik Bienali’ni fırsat olursa takip ederim.

* Yeni şarap tadımlarını da fırsat buldukça yapıyorum.

* 20-25 yıldır Selçuklu eserleri topluyorum. Koleksiyoner belgem var.

* Biyografi kitapları okumayı severim. Şu anda Steve Jobs’ın biyografisini okuyorum ve hayatından çok etkilendim.

* Gelecekle ilgili planlarımı anlatmayı değil ama gerçekleştirdikten sonra paylaşmayı severim.

DEMOKRASİ SADECE EKONOMİK KALKINMAYLA OLMAZ

Türkiye 2011’de yakaladığı ekonomik büyümeyle dünyada takdir topladı. Ekonomik büyümenin yanında kültürel ve ilkesel büyümeyi de ‘gerektiği biçimde’ gerçekleştirebiliyor muyuz?

– Sekiz yıl önce Picasso sergisini yaptığımızda Fransız bir gazeteci, “Müzeniz muazzam. Teknik şartları Picasso’yu ağırlayabilecek düzeyde. Her şeyi başarmışsınız. Yönetiminiz iyi, aile olarak destekliyorsunuz ama yeterli ilgi olacak mı” diye sordu. O sergide, kültürel izdiham yaşandı. Bir kırılma oldu. Müze, ziyaretçilere, “Sergiye girmeden paltolar çıkacak, çantalarınızı yanınıza alamayacaksınız” dedi. İlk kez audiophone verdik. Bunların hepsi ilkti. Şimdi her yerde audiophone var.

Yaygınlaşma söz konusu…

– Her yerde müzeler, sergiler var. Ve artık bu işlerin iyi anlatılması gerektiğini düşünüyorlar. Ülkemizin her şeyin en iyisine layık olduğuna inanıyoruz ve en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bugün bulunduğumuz nokta yeterli mi? Hayır. Hiçbir konuda yeterli değil. Türkiye’nin her konuda daha iyi olmasını istiyorum. Biliyorum ki yöneticiler, bu ülkeyi sevenler de öyle istiyor. Demokrasimiz de daha iyi olsun istiyorum. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, eğitimde yeniden yapılanma ve tüm kültürel çalışmalar daha iyi olsun istiyorum.

güler sabancı hayat hikayesi

Bütün bunlar ekonomik kalkınmayla gerçekleşir mi?

– Sadece fiziki kalkınmayla olmaz. Sosyal ve ekonomik kalkınmanın birlikte ilerlemesini sağlamalıyız. Son 10 yılda çok ivme kazandık. Özel müze, özel üniversite, kültür sanatla uğraşan vakıf sayıları ve ülkenin birçok yerinde çeşitli festivaller katlanarak arttı. Ama yeterli değil. Daha çok ve iyi olması lazım. Ayrıca bizim kültürel anlamda yaptıklarımız İstanbul’la da sınırlı değil. Vakfımız aracılığıyla da kültürel gelişim için çok çalışıyoruz. Mardin’de Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ni ve Dilek Sabancı Resim Galerisi’ni açtık. Adana’da yıllardır bir uluslararası tiyatro festivali yapıyoruz.

REMBRANDT’IN PORTRELERİNDEKİ İFADEYE ÖZEL AYDINLATMA

Sakıp Sabancı Müzesi’ni kurulduğu günden bu yana iki milyondan fazla kişi gezmiş. Bu güne kadar Picasso’dan Dali’ye, Rodin’den halı ve hat sanatına pek çok sergiye ev sahipliği yaptı. Bu yıl Rembrandt geliyor.

– Müze onuncu yılını kutluyor. Bu yıl hayata geçirilecek en önemli sergi Rembrandt olacak. Rembrandt aynaya bakarak resim yapıyor ve tüm derdi ifadeyle ışığı yakalamak ve yansıtmak. Dünyanın en önemli portrecisi.

Pek çok yenilik ve etkinlik müjdesi vermiştiniz.

– Çocuklar için de çok özel programlar hazırlanıyor. Picasso’dan sonra çocuklar “Ben Picasso’yum” diye dolaşıyordu. Şimdi “Ben Rembrandt’ım” demelerini bekliyoruz. Yetişkinler için de program hazırladık: ‘Rembrandt or not – Rembrandt mı değil mi’… Rembrandt dünyada en çok taklit edilen ressamlardan biri. Dr. Jörgen Wadum ile Prag Institute ve Kopenhag Üniversitesi profesörleri konuşmacı olacak. Nisan ayında ciddi bir atölye çalışması yapılacak. Bu da bir ilk. Konservasyon atölyesi kurulacak. Bir tablonun Rembrandt’a ait olup olmadığını, nasıl ayırt edeceğimizi öğreneceğiz. Philips tarafından kurulacak LED ışıkları, Rembrandt resimlerindeki ifadeyi en iyi şekilde görmemizi sağlayacak. Bu ışıklandırma yine dünyada en son teknoloji.

2012’de başka yeni sergiler olacak mı?

– Nisan sonunda köşkün üst odaları ki oraya hat odaları diyoruz, tamamen değişiyor. En ileri teknolojiyle donanıyor. Ziyaretçilerimiz tablet bilgisayarlarla sergiyi gezecek. Osmanlı hat sanatının en güzel örnekleri olan kitapları, Kuran’ları sayfa sayfa açıp görme imkânı bulacaklar. Bu eserleri teknolojinin verdiği imkânlarla dokunarak görmek, bir detayı büyütmek de mümkün olacak. Bu şekilde gençlerin de ilgisini çekmek istiyoruz. Ekim ayında da Claude Monet sergisi var.

TANZİMAT’IN NÜ ESERLER BIRAKAN RESSAMLARI

‘Bir ülke değişirken Tanzimat’tan Cumhuriyete Türk Resmi’ sergisi bütün yıl mı sürecek?

– Evet şu anda açık ve uzun süre devam edecek. Türkiye’de moderniteyi konuşuyoruz ya, Tanzimat döneminde Atatürk’le aynı yıllarda doğmuş, Çallı’nın, Nazmi Ziya’nın, 1930’ların başında ölen Ruhi Arel ve Halil Paşa’nın eserlerinden çok iyi örnekler var. Halil Paşa, Tanzimat döneminde bir paşa ama harika nü eserler yapmış.

Türk resminin ilk örneklerini verenler daha mı cesurdu?

– Sanat her dönem özgür ve cesur olmalı, sınırları zorlamalı. O dönemde önemli bir batı etkisi var. Koleksiyonumuzdan bu sergi, Batı ile kurulan bağların geçmişini gösteriyor.

EŞYAYI AKILLI HALE GETİRİYORUZ

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) ile neler yapıyorsunuz?

– Nanoteknoloji Türkiye’nin geç kalmadığı bir alan. Biz de üniversite olarak buraya eğilmeye karar verdik. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile büyük bir projeye girdik. 27 milyon lirası DPT’den, 25 milyon lirası Sabancı Vakfı’ndan olmak üzere toplam 52 milyon liraya SUNUM’u kurduk. Çevre, su, enerji, savunma, sağlık, malzeme ve nano-biyo teknoloji olmak üzere altı alan seçtik. Yapı malzemeleri, gıda ve sağlıkta çok talep var. Eşyayı nanoteknolojiyle daha akıllı hale getiriyoruz. Tüketici nanoyu kirlenmez boya, yanmaz tahta, kirlenmez kumaş gibi görüyor. Eczacıbaşı ve Aksa ile stratejik işbirliği anlaşmaları imzaladık. Amacımız onların ihtiyaçlarına göre dinamik yapımızı geliştirmek. Şu anda görüştüğümüz çok sayıda şirket var. Diğerlerini de bekliyoruz. Yurtdışından da ilgi var. Biz SUNUM’da akademik araştırmalarla endüstriyi buluşturuyoruz. Bu çok önemli.

Neden önemli?

– Geçenlerde Massachusetts Institute of Technology (MIT) Rektörü Susan Hockfield ile görüştüm. Rusların çok iyi teknoloji ürettiğini ama onu sanayiyle buluşturmada, ticarileştirmede yeterince başarılı olamadıkları için, MIT’le işbirliği yapmak istediğini anlattı. Sanayiyle uyumlu teknoloji gelişimi çok önemli. Bu, Türkiye için katma değerli üretim ve ihracat, cari açığın çaresi demek. SUNUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Menceloğlu, ve Araştırma ve Lisansüstü Politikaları Direktörü ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Mandal’dan oluşan üçgen akademik çalışmalar ile endüstriyi buluşturacak.

NANOTEKNOLOJİ MERKEZİ

İnsan hücresinden esinlenerek inşaa edilen SUNUM’un dış cephesi hücre duvarını içiyse hücre çekirdeğini yansıtıyor. Merdivenleri DNA sarmalından esinlenilerek spiral şeklinde yapılmış.

Eser künyeleri: Abraham van den Tempel (Leeuwarden 1621/22 Amsterdam 1672) Portre, David Leeuw (1631/32-1703), Amsterdamlı Tüccar ve Ailesi, 1671 Tuval üzerine yağlıboya,© Rijksmuseum, Amsterdam

Johannes Vermeer (Delft 1632 – Delft 1675) Aşk Mektubu, 1667-69 Tuval üzerine yağlıboya, © Rijksmuseum, Amsterdam

Rembrandt Harmensz van Rijn (Leiden 1606 Amsterdam 1669) Portre, Dr. Ephraïm Bueno (1599-1665), 1646 civarı Pano üzerine yağlıboya © Rijksmuseum, Amsterdam

Yazan : Demet Cengiz Bilgin
Kaynak : Hürriyet Pazar

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.