Dünyada insanlığını bilmekten, insanca yaşamaktan daha güzel, daha doğru bir iş yoktur. Bilimlerin en çetini de bu hayatı iyi yaşamasını bilmektir. Hastalıklarımızın en belalısı, bedenimizi sevmemek, küçük görmektir.Ruhunu bedeninden ayırmak isteyen, gücü yeterse bu işi beden hasta iken yapsın, ruhunu hastalıktan korumuş olur. Ama bunun dışında ruh bedenle işbirliği etmeli ; onun zevklerine katılmalı onunla karı-koca olmalı ve bilgeliğe ermişse bazen hazlarına acılaşmalarına meydan vermeden dizgin vurmalı(dır). Kendinden dışarı çıkmak ; insanlıktan kaçmak çılgınlıktır. Buna çaba harcayanlar “melek” olacaklarına büsbütün hayvanlaşır, yükselecek yerde alçalırlar. İnsan bilimlerinin en aşağılığı da –bence- yukarılarda dolaşanıdır. İskender’in en bayağı yanı tanrılaşmak, göklere çıkmak hevesine kapılmasıdır. Söz aramızda göklerde dolaşanların düşünceleriyle, yeraltında yaşayanların adetleri arasında her zaman garip bir benzerlik görmüşümdür. İnsan beden hazlarını gereği gibi tatmasını biliyorsa tanrılara yaraşır bir olgunluğa varmış demektir. Kendi koşullarımızda başkalarını aramamız onlardan yararlanmayı bilmediğimiz içindir. Kendimizden kaçmamız kendimizi de olup biteni de bilmediğimizdendir. İstediğimiz kadar yüksek sırıklar üstüne çıkalım,yine de kendi bacaklarımızla yürüyeceğiz. Dünyanın en yüksek tahtına da çıksak, yine de kendi kıçımızla oturacağız…
Düşüncelerimizin en iyi aynası yaşamlarımızın akışıdır. Montaige burada öylesine bir ileti veriyor ki(!) Hayatı yaşamayı bilmek derken ; birden kendimi Behçet Necatigil’de buluyorum “Zorluklar varsa arada insansın. Engellere harcanmayan güçler ne güne? Dayat ki yaşadığını anlayasın…” diyor ve düşüncelerimden dilime düşüyor Necatigil. Yaşananlar öylesine yüzümüze siniyor ki öylesine yaşananların davranışlarımızda izi görülüyor ki ayna bu olsa gerek diyorum…
Yazan : F. Derya KARACAN / kendinigelistir.com