BU fotoğrafa iyi bakın. Hayatının belki de son günlerini yaşayan bu kadının yüzündeki ifadeyi, bakmakla yetinmeyin, inceleyin.
Kemoterapiden dökülmüş saçlarını göstermemek için başına örttüğü eşarba, boynuna taktığı o kırmızı fulara, “time out” (mola) işareti yapan eline bakın.
Çünkü bu fotoğraf, ülkemizde bir dönemin sembolü olacaktır.
Portekiz’de silahın ucuna takılan karanfil neyse onun gibi bir şey.
Tiananmen Meydanı’nda tankın önünde duran genç neyse onun bu versiyonu.
Çünkü bu olayda, içinde vicdan denen şeyin zerresi kalmış her insana dokunan bir şey var.
Kimine, bütün hayatını toplumsal yardımlaşmaya vermiş bir kadına yapılan muamele dokundu.
Kimine, hayatı için mücadele eden bir kadına, kan verilirken yapılan muamele dokundu.
Kimine, hayatını Cumhuriyet nesilleri yetiştirmek için harcamış bir zamane “Çalıkuşu Feride”sine yapılan hoyratlık dokundu.
Bana ise o sözler:
“İnşallah aşk mektuplarımı da almamışlardır” şakası.
* * *
Kanserle mücadele ederken “time out” alıp, bu harikulade şakayı yapabilen insan.
Evi, terörist muamelesi yapılarak aranırken bu şakayı yapma gücünü koruyabilen bir insan.
Bu yaşında hálá aşk mektuplarını saklama cesareti olan bir kadın.
Aşk mektubu yazıp, aşk mektubu almış bir kadın.
Yani o saklanacak mektupların taşıdığı aşkları yaşamış bir kadın.
Bana işte bu dokundu.
Ne Ergenekon, ne bilmem ne.
Bana işte bu dokundu.
İşte o yüzden kimse bu fotoğrafın altından kalkamaz.
Er veya geç bu fotoğraf bir bumeranga dönüşür.
Bir bakarsınız, fırlattığınız o balta geri dönmüş, alnınızın ortasına yapışmış.
Leke olarak yapışmış.
* * *
Aklıma kendi aşk mektuplarım geldi.
Üniversite yıllarımda karıma Paris’ten yazdıklarım.
Onun bana yazdıkları.
İlerde beni aramaya gelen olursa, yerini şimdiden söyleyeyim, boşuna aramasınlar.
Evimde bir kasada duruyor.
Anahtarı karımda. İçinde birkaç tapudan başka bir şey de yok.
Anlayacağınız en kıymetli malımız o mektuplar.
İlhan Selçuk olup bitenin adını dün koydu:
“Ergenekon rejimi.”
Bu yeni bir rejim.
Memleket, bütün aşk mektuplarından ve onların müelliflerinden kurtarılacak.
* * *
Ama, korku imparatorluklarının istiap haddi vardır.
Tanıdığım birçok insan o noktayı geçti.
Korkuyorlardı, artık korkmuyorlar. Telefonlarını “Hayırlı kayıtlar” diye açıp, dalga geçmeye başladılar.
Dinleyenlerin sinirini altüst edecek kadar kararlılar.
Korkunun aşıldığı nokta, direnişin start aldığı çizgidir.
Bundan böyle gözaltına alınacak herkes, o asri Ziverbey’lere göğsünü gere gere gidecektir.
Kimse yüzünü saklamayacaktır.
Çünkü artık herkes biliyor ki, yüzünü saklaması gerekenler Türkan Saylan’lar değildir.
Böyle anlarda ilk işaret fişeği sanatçılardan gelir.
Mehmet Ali Erbil.
Arkasından Tarık Akan.
Ve önceki akşam Genco Erkal.
Mütevazı hayatına epey katkısı olabilecek 60 bin liralık çeki, bir dakika düşünmeden, Türkan Saylan’ın başında bulunduğu derneğe bağışlaması var ya…
İşte o üçüncü işaret fişeğidir ve emin olun çok ciddidir.
Yolun sonu bellidir. Yarın onları da içeri almaya başlarsınız ve bir Amok koşusu başlar.
Bu koşudan herkes orasında burasında yara bereyle çıkar.
Kim yararlanır derseniz?
Bu hoyrat toz dumanın içine saklanıp kurtulacak olan darbeciler ve çete mensupları.
Yazan : Ertuğrul ÖZKÖK / Hürriyet Gazetesi
Ne alakasi var!!!
herks anlayamaz bu yazıyı herkes hissedemez bu yazılanları anlamamış olanlarmz en azındn saygı duysun cunku hoş ve anlamaya deger bir yazı…
Ertuğrul Bey yazısında Mehmet Ali Erbil’i örnek gösterdiği an devamını okumaya gerek yok. Çünkü Mehmet Ali kadar bu ülkenin insanını sevmeyen başka bir Türk evlâdı bulmak güç. Televizyonlarda halka şirin gözükmek için yaptığı şaklabanlıklar, sokaklarda insanlara küfür ve hakaret olarak geri dönüyor.
Türkan Hanım’a gelirsek…
Bence bu olay bu kadar da basit değil. Savcı demek ki öyle deliller sunmuşki, mahkeme heyetinden arama izni dâhil tüm yetkileri alabilmiş. Kaldı ki her şey göründüğü gibi olmayabilir. Bakınız Türkan Hanım Türk bile değildir. Bu ırkçılık değil, milliyetçiliktir.
Türkan Hanım’ın misyoner olduğuna dair kuşkularım var.
İnsanları bireysel yargılarımızla tahrik tenkit ve tekzip edersek bir noktaya varamayız… bu ülkede hukuk varsa adalet varsa bu yargılamayı evrensel hukuk kuralları çerçevesinde hukuk adamları yapmalıdır.. evet sevmeyebilirsiniz türkan saylanı.. bazı kesimlerce direk cehennemlikte olabilir.sanki o kesimler cenneti garantilemişler gibi.. ama yargılama ve buna bağlı olarak infaz bize düşmez.. madem ki türkiye cumhuriyeti bir hukuk devletidir mademki hukuka güveniyoruz o zaman değil türkan saylan hanımefendi türkiyede kanunsuzluğa bulaşan herkese usuluyle dokunulmalı ve hukuk adamlarına teslim edilmelidir…ve hukuka mudahale bumerang gibidir. bu gün ben hukua mudahale eder ve işleyişini bozarsam yarın mutlak bana misliyle geri dönecektir.. yazıyla pek alakalı olmadı ancak gündemde bir konu olması hasebiyle ve yapılan haksız ve hukuksuz eleştiri ve desteklere karsı bir kaç cümle söylemek isteyişimdendir bu yazdıklarım…