Az önce İzotomi blog sayfasında gezinirken Umut Kısa’nın “Ya istediği farklıysa” başlıklı yazısını okudum. Meslek seçimi aşamasında olan bir öğrenci ile olan görüşmesindeki diyaloğu aktarmış. Bu diyalog beni aldı nerelere götürdü dersiniz?
Sevgili okur, saygıdeğer kişi,
Sakın kıpırdama, olduğun yerde kal ve bir kendine bak. Yüzünü görmek istiyorsan hemen bir ayna bul kendine.
Konu daha eskiye dayanıyor ancak ben liseden sonraki kısma sizi götürmek istiyorum. Bu vahim durum bir yerde başlıyor ve ölene kadar devam ediyor. Sen hayal kuruyorsun, mutlu oluyorsun, hemen ardından yapıştırıyorsun hedefini tam karşına, ardından planlar uçuşmaya başlıyor kafanda derken biri çıkıyor ve sana “Biraz abartmıyor musun?” diyor.
Sen daha cevap veremeden sıralamaya devam ediyor.
- Büyük hayaller kurup üzülmeni istemiyorum
- O okul seni aşar
- Puanın yetmez
- Bu firmaya girmek çok zor
- O kız sana bakmaz
- Kendi işini yapmak delilik
- Ulaşılabilir hedefler koy
- Sen kim bu işi kapmak kim
- Bu saatten sonra yabancı dil mi öğrenilirmiş
Bla bla bla…
Sınırlayıcılar. Yerini bilciler. Potansiyel öldürücüler.
Bu birileri hiç bitmez. Her şeye bir yorumları vardır. Önce kendilerine sonra sana inanmazlar. O yüzden ne kendisi yol alır ne senin almana razı olur.
Peki şu andaki konumunu düşünecek olursan, bu senin hayalin miydi yoksa birileri mi seni bu noktaya itti dersin?
Bu soruyu yanıtlamak kolay olmasa gerek. Şıp diye doğru cevabı bilemesek bile belki bir ipucu yakalayabiliriz. Aslında geçmişe de çok takılmamak gerekir. Önemli olan bugünden sonrası…
Bugünden sonra etrafına daha dikkatli bak ve mümkün olduğunca yerini bilcilere hayallerini ve hedeflerini anlatma.
Sen sen ol, kimseye de potansiyelinin, şansının, imkanının, yeteneğinin olmadığını söyleme.
Belki bu sözü aklının bir köşesine koymak istersin: Hayal ettiğin ve inandığın kadarsın. Yapamam dersen asla yapamayacaksın. Olmaz dersen olmayacak. Bitti dediğin yerde bitecek. Olmaz dediğin yerde her şey duracak.
Kelimeleri tersine çevir. Ağzından ne çıkarsa, aklından ne geçerse, kalbinde ne birikirse “o” olacak.
Gerisi sana kalmış.
Tuğçe Güçnar Kengil