Anı yaşa cümlesini ne çok kullanıyoruz son zamanlarda..
Ölü Ozanlar Derneği filmindeki “Carpe Diem” repliğiyle büyümüş bir nesildik biz.
“[highlight]Anı yaşa, yarın için değil bugün için yaşa[/highlight]” filan demek çok modaydı o zamanlar. Tabii şimdi anlıyorum, çoğumuz ne demek olduğundan bile bihabermişiz o zamanlar.
Çünkü asıl bugün ne demek olduğunu anlıyorum artık. An’ı yaşamak, aslında bütün bedenlerinle, bu anda olmak demek. Zihninle, bedeninle, ruhunla, beş duyunla kendini tamamen bu ana getirmek demek. Bir deneyin. Şu an bulunduğunuz odadan başka birşey düşünmeyin. Yarın yapacaklarınızı, belki endişelerinizi, korkularınızı bırakın ve mesela sadece bu kelimelere odaklanın ve bunu tamamen farkında olarak yapın. Çok kolay olmayabiliyor. Her zaman yapamayabiliyoruz. Ama yaptıkça alışıyoruz, alıştıkça daha çok yapmak istiyoruz, çünkü herşey bu anda. Her şey anda.
Ancak, bunun şöyle bir farklı tarafı daha var. “An’ı yaşa”, aslında “An’da ol” anlamında pek de kullanılmıyor. Dedim ya, hala çoğunluk bunu farklı yorumluyor. Sanırım birkaç anlamı var bu cümlenin, herkeste aynı anlamı taşımıyor.
Mesela, adam “anı yaşa bebeğim” derken, şimdi ne istiyorsak yaşayalım, yarını düşünme diyor kadına… Hormonlarını dinle… Bunu istiyorsun diyor…
Oysa kadın, an’ı yaşamayı, bütün bedenleriyle anda olmak olarak anlıyor ve bütün varlığıyla, zihniyle, duygularıyla, ruhuyla ve bedeniyle orada olduğunda, biliyor ki, asıl anda olmayan adam. Adamın sadece bedeni orada. Adamın boşlukları var, kendi bilmediği. Duyguları var, büyük ihtimal kapana kısılmış. Sadece karşısındaki fiziksel güzelliğin çekimine kapılmış. Adam, o hormonların çekimini duygu diye tanımlıyor. Ve doğru da belki bu adama göre. Adam gerçekten hisleriyle orada. Hormonlarının çekimini duygu diye yorumluyor adam.
Hormonlarımızın çekimiyle ilişkilere giriyoruz çoğu zaman. Sonra da aşka ömür biçiyoruz, aşkın ömrü şu kadar diye. Sonra, sadece çekimimizden ötürü seçtiğimiz adamlara “sen değiştin” diyoruz. Oysa bakmıyoruz ki. Hayatı nasıl yaşadığına, erdemlerine, değerlerine bakmadan eşler seçiyoruz. Birbirimizi sadece fiziksele indirgiyoruz. Ne adamlar var sırf çok güzel olduklarını düşündükleri için kadınlarla ilişki içinde olan. Ne kadınlar var, sırf rahatı ve düzenli bozulmasın diye istemeye istemeye evliliklerini sürdüren.
Ama kadın biliyor ki, kalbini açarak orada değil adam. Belki korkuyor adam, besbelli bir hikayesi var, anlatmadığı, belki kendinin bile farkında olmadığı. Ama kadın biliyor ki adam tüm varlığıyla orada değil.
Kadın adama, “sen anı yaşamayı seçiyorsun, ben duygularımı” dediğinde, adam “ben de duygularımla oradayım” diyor… Kadın gülümsüyor… Adam anlamıyor…
Kadına da adamın arkasından bir hoşçakal demek kalıyor…
Yazan : Esra Paça / Mobius Danışmanlık