Evet siz! Evet ben! Sen! O! Hepimiz! ? İnsanoğlunun 2017 yılındaki ortak problemleri listesinde ilk 5’i zorlar: Kendimiz için, kendi isteğimizle (hani başımıza silah falan dayatılmadan) sadece kendimizi etkileyecek şekilde belirlediğimiz hedeflerimize ulaşamıyoruz! Nereden mi biliyorum? Ben bir koçum, haftada ortalama 10 kişi bana, bazen kendisine itiraf etmekte bile zorlandığı şeyleri anlatıyor. Ve bu “şey”lerin çoğunluğu, “hayalindeki BEN”e ulaşamamakla ilgili.
Şöyle bir örnek verelim… Diyelim ki Begüm, bu sene yazın “beach”lerde çok daha fit görünebilmek için Nisan ayında, eviyle iş yerinin tam ortasında bulunan spor salonuna üye oldu. Niyeti, her akşam iş çıkışında o salona giderek, pilates ve zumba derslerine girmek, ders olmadığı akşamlarda da cardio yapmaktı. İlk üye olduğunda görüştüğü “personal trainer”ın verdiği listeyi hayatına uyarlamayı çok istiyordu. Bunun için ofis masasına minik bir damacana büyüklüğünde su şişesi aldı, çünkü her gün en az 2 litre su içecekti. Artık daha sağlıklı beslenmek de istiyordu çünkü bu konuda okuduğu kitaplar ve çevresinden duydukları, dışarıdan yemek yememesi gerektiğini ona iyice öğütlemişti. Bu yüzden artık akşamları fazla yemek yaparak ertesi gün ofise götürecek ve öğlen de onu yiyecekti. Zaten şirkette de böyle bir akım yavaş yavaş başlamıştı, “topuklu ayakkabı-sefertası” kombinasyonu tuhaf görünmeyecekti. Nisan’dan Haziran’a dek, tam olarak hedeflediği gibi olmasa da bunu biraz uygulayabilmişti. Tamam, kendine belirlediği hedef, her akşam spor salonuna gidip her gün öğle yemeğini evden getirip 2 litre de su içmekti. Gerçekleşen hedef ise, haftada 1 veya 2 kez spor salonuna gidip 2 haftada bir kez öğle yemeğini evden getirip her gün en az 1 bardak su içmekle sınırlı kalmıştı. Ama olsundu. Sonuçta çok yoğun bir iş programı vardı. Her gün o kadar hızlı geçiyordu ki su içmeye hiç vakti olmuyordu. Hatta bir keresinde su içmeyi hatırlatması için telefonuna bir uygulama indirmişti. Uygulama, hatırlatmak için arada su şırıltısı sesi çıkarıyordu. Bu ses çıktığında ekip arkadaşlarıyla birlikte gülüşüyorlardı, arada bir gülmek için iyi bahane olmuştu. Su içmek mi? Şimdilik hayır. Akşamları spora gitmeyi gerçekten ama gerçekten çok istiyordu. Fakat o kadar yorgun argın çıkıyordu ki işten, ayakları onu doğrudan eve götürüyordu. Hatta bir keresinde, spor salonunun bulunduğu AVM otoparkına kadar girdi. Otoparkın ilk katında yer bulamayınca, zaten spor yapmak için de çok yorgun olduğundan diğer katlara inmeye üşenerek eve gitti, ayaklarını uzatıp bir film açtı. Ve yine o kadar yorgundu ki, yemek yapmakla uğraşmak devasa bir yük gibi göründüğünden, oturduğu koltuktan hiç kalkmadan mobil uygulamadan pizza sipariş etti. Ne zamandır da yememişti, yanına da kola… Bugünlük de sağlıklı beslenmeyiversin, ne olacak sanki. Gerçi düşününce, bu haftanın başından beri sağlıklı beslenmeye pek vakti olmamıştı. Olsun, gelecek pazartesi yepyeni bir döneme başlamaya “yeniden” karar verdi. Bu kez kesinlikle spora gidecek, su içecek ve sağlıklı beslenecekti.
The end.
Bu hikayenin adını Hepimiz Begümüz! koyalım mı? Bence koyalım, çünkü öyleyiz. Ve spor salonları en çok da insanoğlunun bu üşengeçliği sayesinde kar ediyor.
Nasıl oluyor da, kendimiz için, kendi kendimize belirlediğimiz hedefleri gerçekleştirmemek için bu kadar yoğun biçimde bahane üretebiliyoruz? Gerçekten çok merak ediyorum, çünkü bence bu şahane bir yetenek. Ve bu yeteneğini doğru şekilde yönetebilse o çok istediği terfiyi rekor bir sürede alacak birçok kişi tanıyorum.
Bu kişilerin hayatı bir kısır döngü içinde. Nasıl mı?
1.gün: Zaman çok hızlı geçiyor. Yapmak istediklerimi hiç yapamıyorum. Zaman yönetimiyle ilgili bir kitap var mıdır acaba, okusam daha kolay olur muydu hayatım?
3.gün: Bugün bu konuda bir kitap aldım. Bu geceden itibaren her gece yatmadan önce 1 saat okuyacağım.
5.gün: Geceleri kitap okumak çok zormuş. 10.dakikada uykum geliyor. O yüzden bundan sonra işe giderken serviste okuyacağım.
7. gün: Servistekilerle muhabbet de iyi oluyor, günün yorgunluğunun üzerine o sırada kitap okumak çok zor.
167.gün: O kitabı okuyamadı! Zamanını hala iyi yönetemiyor!
Kitap okumak veya spora gitmek sadece birer örnek, aylardır tamire verilmeyi bekleyen o ayakkabı, yine aylardır doktora gidilmeyi bekleyen o sırt ağrısı da ertelemeciliğe bir örnek.
Peki, kendinize belirlediğiniz, kendinizi ulaşınca daha iyi hissedeceğiniz o hedeflere ulaşmak neden bu kadar zor? Oysaki, ilk planladığınızda bu kadar zor görünmüyordu. Aslında isteseniz yapardınız. O halde niçin olmadı? Çünkü muhtemelen ODAKLANMADINIZ!
Hedeften şaştınız. Uzun vadede alacağınız iyi sonuçlardansa, kısa vadede alacağınız hazlar, odağınızın değişmesine neden oldu. Ve siz buna izin verdiniz. Konfor alanınız tatlı geldi, neden kendinize bu görevi seçtiğinizi unuttunuz, esas nedeninizi, amacınızı yolda bir yerde geride bıraktınız.
Hayatınızda, nelere ve kimlere izin verdiğiniz sandığınızdan daha önemli olabilir. Bazen o anlık gözünüze güzel görünen tercihler “mutlulukMUŞ” gibi görünebilir; ancak dikkat edin, belki de mutluluk yolun sonunda ulaşmayı istediğiniz “daha iyi bir ben” hayalinizdir.
Yazan : Selin Yetimoğlu | CC Profesyonel Kariyer Koçu & Kurucu Mutluluk Danışmanı