Mükemmel olmak bir çok kişiye yetmez oldu. Pürüzsüz mükemmellik arayışı fazlasıyla stres olarak geri dönüyor. Daha mükemmele ulaşma gayreti içinde pek çok fırsat değerlendirilmeden bir kenara bırakılıyor… Her şeyi dört dörtlük yapmaya çalışırken çok şey kaçırıyoruz bu yaşamda. Yapmayı düşündüğümüz şey birçok şey gözümüzde öyle büyüyor ki bir türlü başlayamıyoruz. Sadece yapar halde olmanın mükemmel duygusundan uzağız. Her şeyi bir sınıfa koymuş, yasamı raflara kaldırıyoruz. Peki nereden ve ne zaman başlayacağız! Hayatımızda kaçırdığımız anlar, rafa kaldırdığımız anlardan daha mı mükemmel? Kendimizin hata yapmasına izin bile vermiyoruz, sonra neden mükemmel olmadığımızı düşünüyoruz.
MÜKEMMELİYETÇİLİK
Mükemmel nedir? Kime göre, neye göre mükemmel. Biz pürüzsüz mükemmellikte uygulamalar yapmaya çalışıyoruz. Ama zaten bu zillin yapısının pürüzlerle dolu olduğunun farkına varamıyoruz. Oysa mükemmelin içinde hata vardır, ama biz hatasız mükemmellik peşindeyiz. Mükemmelin içinde yanlışlıklar, sorunlar, bozukluklar vardır. Mükemmelde işten atılmak vardır. Boşanmak, depresyona girmek, iflas etmek vardır. Farkında olmasak da tüm bunlar olduğu için her şey mükemmeldir. Bize göre olumsuz tecrübelerdir, ama mükemmelliğin içinde tam olması gerekliği yerdedir. O depresyon yüzünden hayalımız değişmiştir, ama farkında değilizdîr. İşten atıldığımız gün tanışmışızdır hayatımızın insanıyla, ama hâlâ anlayamamışızdır. Arzuladığımız bir anlaşmanın olmamasının bize ne getireceğine değil, bizden ne götüreceğine öyle odaklanmışızdır ki harika kurguyu kaçırırız anbean. Hata zannettiğimiz olayların neye dönüşeceğini seyretme sabrını göstermeyiz.
İnsana göre bunlar hatadır, ama insan böylesine bir zihin yapısının zaten halalarla dolu olduğunun farkına varamaz. İnsan olduğumuzu unutup, mükemmelin peşine düşüyoruz. Üstüne üstlük. Mükemmeli, mükemmel gibi değil, insana ait korku ve acizliklerle aramaya çıkıyoruz. Ardından, aradığımız mükemmelin ne olduğuna da yine biz, İnsanı insan yapan değerler; ego, korku, sevgi, yalnızlıklar ile karar veriyoruz… Sonra da kendi koyduğumuz mükemmellik kuralları ilerisinde acı çekiyoruz. Mükemmel olmanın bizi daha bari kakıştıracağını iddia ediyoruz. Fakat farkında değiliz mükemmellik yolunda kendimizi kaybediyoruz. Tüm koyduğumuz kurallarla kendimizden uzaklaştığımız yetmezmiş gibi, şimdi aynı kurallarla kendimizi bulmaya çıkıyoruz.
Mükemmel; en üst oluş halidir. Tam ve bütündür. En iyi olasılık konumu, her şeyin olduğu andır. Tanrıdır, yaratıcıdır, evrendir, Bu tüm oluş hali içerisinde her şey vardır; İyi. kötü. doğru, yanlış, ama tamdır. Her şeyi ile bir bütündür. En İyi süper konumdur. Biz tam olmaya çalışırken, hata yapmaktan korkuyoruz. Yarım bırakmaktan, risk almaktan, rezil olmaktan, dalga geçilmekten. Tam olmanın mükemmelliği yerine, hatasız olmanın bencilliğini yaşıyoruz. Evren, yaradılış bir bütün halindeyken, biz bunun içerisinden hataları ayıklamaya çalışıyoruz. İşte bu bütünün içerisinden hataları ayıklamak bizim acizliğimizden kaynaklanıyor.
Tüm bunları çıkartarak, “ben mükemmeliyetçi biriyim’ demek komiktir. Her şeyi dört dörtlük yapmaya çalınırken bütün gibi davranmamak insan egosundan kaynaklanır. İnsanın mükemmelinin içinde bozuk hiçbir şey olamaz. Bu çok bencilce ve ruhsallıktan uzak bir davranıştır. Hataya izin vermeyiz, sonra da bunun adına mükemmeliyetçiiik deriz. Bence burada mükemmel yoktur. Burada insanın arzuları, kaygılan, beğenilme korkusu vardır. Ve mükemmel dediği şeyin içerisinden hataları ayıklamak ister. Fakat tüm yaradılış süreci içerisinde her şeyin oluş “ali vardır. Hata da bu yaradılışın oluş hali içerisindedir ve her şey olduğu gibi akar.
Bir tek insan oluş halini beğenmez ve halasız yaşamak ister. Halasız yaşamak değil, hataları minimumda yaşamak bence çok daha doğru bir beklentidir. Hatasız olmaya çalışmak sizin korkularınızı ya da yüksek egonuzu gösterir.
Yaratıcının mükemmelliğinden bahsediyoruz, ama yaratıcıya güvenmiyoruz. Yine her şeye o aklımızı dahil ediyoruz. Akışın bize getireceklerine kendimizi bırakmak yerine, mutlak akılla işleri çözmeye çalışıyoruz. Her şey harika giderken yaratıcıya teşekkür ediyor, fakat işler istediğimiz gibi gitmediğinde yalnız kaldığımızı düşünüyoruz. Peki ya işlerin istenildiği gibi gitmemesi, bu kurgunun bir parçasıysa? İşte o zaman hanyi mükemmele güveneceksiniz? Kendi mükemmellik anlayışınıza mı yoksa evrensel işleyişin mükemmelliğine mi?
Her şeyi ‘mükemmel‘ yapmaya çalışıyoruz. Sonra mükemmellik adı altında erteliyoruz. Mükemmel olsun diye başlamaktan çekindiğimiz şeyleri gün geliyor tamamen listeden siliyoruz.
En mükemmeli olsun diye son noktaya gidiyoruz. Peki mükemmele gelesiye kadar aşamalar yok mu? Nerede kaldı rezil olmalar? Bir bebek gibi düşüp kalkmalar. Gözden kaçırdığımız en önemli unsur ‘başarı’ dediğimiz durumun içerisinde ‘hatalar’ dediğimiz olayların da olduğu. Bunları kabul etmek istemediğimizde yola da izin vermiş olmuyoruz. Yaptığımız ilk hatada, ilk yanlışta, ilk rezil olduğumuzda, her şeyi bir tarafa bırakıyoruz.
Önce başlamak lazım, yapar halde olmak lazım. Hatalara ya da yanlışlara rağmen devam etmek lazım. Detoks yapıyorsunuz diye, manava gidip her çeşit meyveyi tezgahın üstüne sermenin anlamı yok. Bütün bitki çayları, bütün meyveler, en güzel mumlar, hepsi sizin olduğunda en güzel detoksu yapmış olmuyorsunuz. Sayısız spritüel kitapları okuyup, en güzel meditasyon müziklerinde uygulama yaptığınızda en mükemmel farkındalığa ulaşmış olmuyorsunuz. En harika mantraları söylediğinizde, en spricüel mekanlara gittiğinizde, eti zayıflatıcı bitkileri kullandığınızda siz istediğiniz siz olmuyorsunuz. Olmanız gerektiğinde oluyorsunuz, yapış halin, deyken. Yaşar haldeyken, bazen bir kaldırım kenarında yeni doğmuş bir bebeğin çaresizliğini izlerken. bazen şiddetli bir kavganın ortasında, bazen geçmişe dalıp gittiğinizde. Bazen gaza basmış, kulağınızda deli gibi bir müzikle, coşmanın ve adrenalinin iç içe girdiği bir anda hissediyorsunuz her şeyi. İşte belki o anda alıyorsunuz hayatınızın kararlarını. Hiç düşünmediğiniz bir anda bir kare geliyor gözünüzün önüne. Zaten hep böyle olmamış mıdır… Hiç tahmin etmediğiniz anlarda, hiç tahmin etmediğiniz olay ve durumlarda almamış mısınızdır kendinizle ilgili kararları… O yoğun duygu bir anda yüreğinize dolar ve doldurur içinizi. Kendiliğinden gelivermiştir, siz akış halindeyken.
Öyleyse nedir bu kurallara ve takıntılı bir şekilde mükemmele odaklanmak. Hele hele yolunuz farkındalık, değişim yoluysa neden mükemmele odaklanıyorsunuz. Mükemmelde değildir aradığınız, önce mükemmeli bırakabilmektedir. Rence mükemmele yaklaşmak, mükemmeliyetçiliğinizi bıraktığınız gün gerçekleşecektir. Çünkü bir şeyleri mükemmel yapmaya çalışmanın içerisinde saf akıl vardır. Saf aklın olduğu hiçbir şey gerçek mükemmelliğe sahip olamaz. Akıl hata yapar, özünüz asla…
Özünüzün olmadığı durumlarda başladığınız çoğu şey yarım kalabilir, ya da daha hiç başlamadan bitebilir. Tanıdığını birçok kişi. yapmak istediği büyük projelere mükemmel bir başlangıç yapmadığı için hiç başlamaz. Her şeye rağmen yapar halde olmak lazım. Değişimi ertelememek lazım. Evren hızı sever, geldiği anda bir dalga gibi üstüne allayıp onunla birlikle gitmek lazım. Değişim fikrîni üç gün sonraya ertelemek niye, zayıflamaya karar veliliğinizde ertesi sabahı beklemek niye?.. Her an akıştayız, her an değişimdeyiz. Ertelemek, bizden, korkularımızdan kaynaklanır, böyle güçlü bir akışın arasına bunları sokmak ancak akışı yavaşlatır. Detoks yapacağız en mükemmel günü bekliyoruz. Yeni kıyafet almak için, zayıflamayı bekliyoruz. Diyet yapmak için bir sonraki pazartesiyi bekliyoruz. Dünyayı gezmek için emekli olmayı bekliyoruz. Eğlenmek için hafta sonunu bekliyoruz. Kendimizi daha iyi hissetmek için. mutlu olmayı bekliyoruz, Belki tüm bunlar için çok güçlü bahaneleriniz var. Belki para. belki zaman belki, belki…
Deyişim hemen olsun, dört dörtlük olsun, olmazsa da hiç olmasın anlayışı içerisindeyim. Diyete giriyoruz, beşinci gün çikolatayı fazla kaçırdık diye her sevi bırakıyoruz. Kendimize tahammül edemiyoruz. Yola devam etmek için gereken motivasyon bir anda gitmiş oluyor. Mükemmel olmadı diye bozduğumuz diyet düşüncesi, bizi mükemmelden daha da uzaklaştırıyor, fark etmiyoruz. ISİr tabak fazla yendi diye, her şeyi bırakıyoruz. *Ya hep ya hiç’ kanununu kendimize kural edinmişiz. Sürekli bir şeylerin bozulduğunu düşünüyoruz. Btozduğumuz diyeti tamir etmek için de bir sonraki pazartesiyi bekliyoruz. Tabii ki bir sonraki pazartesiye kadar da, fazladan kaç tabak yediğimizi bilmiyoruz. İpin ucu kaçtı diye, ipin diğer ucunu da biz bırakıyoruz.
Değişim adına bazı kararlar veriyoruz, sonrasında bu kararlar birkaç kişi tarafından eleşlirildivse verdiğimiz bu kararlardan da vazgeçiyoruz. Kendimize tahammül edemediğimiz gibi, onaylanmama düşüncesine de tahammül edemiyoruz.
Kaçan ya da kopan bir şey yok. bozulan bir durum İtele ki hiç yok. Hata yapmak önemli değildir, hata yaptıktan sonra ne yaptığınız önemlidir. Onaylanmamak Önemli değil, onaylanmadığınız halde ne yaptığınız önemlidir. Bozulduğunu, patladığını, yarım kaldığını vs, düşündüğünüz şeyler sorunun kendisi değildir. Önemli olan sonrasında ne yaptığınız ve nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunuzdur. Bir sürü seçenek var, peki bu seçeneklerin içerisinden siz hangisini seçeceksiniz? Vazgeçmek,., Kendine kızıp köşeye çekilmek. .. Başarısız olduğunuzu kabul edip hiçbir şey yapmamak.,, Televizyon karşısında ne bulunursa atıştırmak… Ya da süreç devam ediyor deyip kocaman kahkahalarla yola devam etmek mi?
Yanlışlarımızı gördüğümüz zaman tam teslimiyet durumunda her şeyi yarıda bırakıyoruz. Sanki bu anı beklermiş gibi. İçimden biri çıksa da bunu bozsa, ben de bozuldu diye gidip her şeyi yarım bıraksam. Hem ayrıca fazla yemek yemek önemli değildir. Fazla yemek yeme ruh halinde ne kadar süre geçirdiğiniz çok daha önemlidir. Yaşadığınız kriz önemli değil, o krizden ne kadar kısa zamanda çıkabildiğiniz çok daha Önemlidir. Üzülmek sizi depresyona sokmaz, ne kadar süredir üzgün olduğunuz depresyonunuzu belirler.
Bir gün, bir ay. Üç ay. bîr yıl ya da bir saat. Bu ruh hallerinde ne kadar süre geçirdiğiniz sizin kim olduğunuzu belirleyecek.
Her şeyi mükemmel yapmaya çalışmayın, dengedir mükemmeli yaratan. Mutsuz olduğunuzda bu ruh halinden çıkabilmek, işler kötü gitse bile kendinizi toparlayabilmektir. Yere düştüğünde yerden bir avuç toprakla kalkabilmektîr. Hatta dönüp ben düşmedim ki. toprak alabilmek için attım kendimi yere diyerek, dalga geçebilmektir. Hayatınızla eğlenin, onunla dalga geçin…
Hayatın keyfi, zayıf kalabilmenin farkındalığı nedir biliyor musunuz? Krizler geldiğinde, bakayım ne kadar hızlı bu ruh halinden çakabiliyorum, rekorumu geliştirebilmiş miyim diye düşünmektir. Soranlara da benim kişi yeme krizi değil, rekor denemesi diyebilmektir…
Mükemmel bir görünüş, duruş farkındalık için bazen lokmalarını bile sayıyorsan, sonra da yediklerin için inanılma: pişmanlık duyuyorsun… Bazen düşünüyorum, acaba yediklerin için mi oturup üzülmen gerekir. yoksa hayatın monotonluğuna dalıp, dünyanın gidemediğin en güzel köselerinde yiyemediklerin için mi?
Yazan : Yasemin Soysal