Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim forumu misyonu taşıyan kendinigelistir.com sitesi Özgür Şahin tarafından hayata geçirilip, geliştirilmektedir. © 2024. Tüm hakları saklıdır.

  1. Anasayfa
  2. Başarı Yazıları
  3. Özgürlük ve seçimlerimiz üzerine

Özgürlük ve seçimlerimiz üzerine

Özgür ŞAHİN Özgür ŞAHİN -

- 10 dk okuma süresi
130 5

Bugün geriye dönüp baktığımda kişilik mücadelemin daha ilkokul yıllarında başladığını görüyorum. İlk filizlenen duygum özgürlük duygusuydu. Neden bu kadar önemliydi özgürlük?

Hayatımın benim kontrolüm altında olması çok önemliydi benim için. Peki insan daha ilkokula giderken özgür olabilir mi, kim verir ona o yıllarda o kadar özgürlüğü? Bunu yıllarca düşündüm; sanırım annemle babamın ayrılmasından etkilenmiştim. Orada benim fikrim alınmamıştı. Kendi kararlarımı kendim verme isteğim belki de bu olayın etkisiyle oluşmuştu. Başkalarının benim adıma karar vermesini istemiyordum.

Ondan sonraki hayatım bu özgürlük düşüncesi üzerine kurulu olarak devam etti. Tabii ki ilkokula giderken kimsenin aklına gelmezdi ki bu çocuk hayatı boyunca özgürlüğü için savaşacak. O zaman hep insanları seyrederdim. Nasıl davranıyorlar, nerelerde hata yapıyorlar diye bakardım çevreme. Bir insanın bile bile hata yapmasını hiç anlayamazdım. Kimse hata yapmamalıydı. Çünkü ben hata yapmıyordum. Bu konu daha sonra hayatımın kırılma noktalarından biri oldu. Ama hatalardan hep ders aldım. Kimin hatalarından biliyor musunuz; hep çevremdeki büyük yetişkin insanların hatalarından ders aldım, çünkü hep onları seyrettim.

Bugün ilkelerimin temel taşlarından birinin oluşmasını sağlayan bir olayı anlatmak istiyorum. Ortaokul 2. sınıfa gidiyordum. Sınıf öğretmenimiz okulun bir etkinlik düzenlediğini, 15 gün sonra bir pikniğe gidileceğini duyurdu. Anne ve babamızla konuşmamızı söyledi. Onlar müsaade ederlerse hep birlikte pikniğe gidecektik.

O gece anneme piknikten söz ettim. Annem “Tamam” dedi. Ama iki lafın arasında konuşmuştuk. Ertesi gün okulda pikniğe gelecekler arasına ismimi yazdırdım. Arkadaşlarımın ailesi de kabul etmişti. Hayatımızda ilk defa yalnız başımıza bir yere gidecektik. Bu benim için çok büyük bir olaydı. Arkadaşlarım pikniğe gidiyorlar diye seviniyorlardı. Oysa benim sevincim ben yalnız olarak, yani özgür olarak ilk defa bir yere gidecektim. Pikniğe gidilecek tarih gelene kadar bir sürü planlar yapıldı. Pikniğe götürülecek yemekler ayarlandı ve iş bölümü tamamlandı. Herkesin annesi bir tane yemek yapacaktı. Kimine börek yapmak, kimine köfte yapmak gibi görevler verildi. Piknik gününe kadar sanki bin yıl geçti, o gün bir türlü gelmiyordu. Yatağa yatıp hayaller kuruyordum. İnanılmaz bir heyecan içindeydim.

Piknik gününden 2 gün önce anneme yemekleri aramızda paylaştığımızı ve bana köfte yapmak düştüğünü izah ettim. 2 gün sonra pikniğe gidilecekti, ben de anneme piknik hakkında genel bir bilgi vermek istiyordum. Ama annem beni dinlemedi bile, pikniğe gidemeyeceğimi söyledi. Neden olarak da yalnız başına beni bırakmak istemediğini söyledi. Yani güvenlik açısından uygun değildi bu. “Ama anne…” dedim “Sen bana 15 gün önce olur demiştin. Ben de arkadaşlarıma ve öğretmenime söz verdim geliyorum.” dedim. “Ben söz vermedim.” dedi. O an dünya başıma yıkılmıştı. Yapılacak bir şey yoktu, söz hakkı onundu. O gece hiç uyumadım.

Benim için pikniğe gitmek önemli olmaktan çıkmıştı. Şimdi benim asıl derdim verdiğim sözlerdi. Durup dururken yalancı olacaktım, yani söz verdim ama şimdi vazgeçtim. Yani bu şu anlama geliyordu: “Bana güvenmeyin, ben söylerim ama sonra vazgeçerim.” Bu muydu söylemek istediğim? Hayır, böyle bir şeyi asla söylemek istemezdim. Karar veren makam ben değildim ama bunu nasıl anlatabilirim ki. Kendimi ne kadar önemli ve büyük biri olarak görüyordum ki etrafımın beni çok ayıpladığını sanıyordum. Oysa herkes biliyordu, kararı veren ben değildim ve buna mani olmak gibi bir gücüm de yoktu.

İşte o gün karar verdim. Ben annemin yaptığı hatayı hayatım boyunca yapmayacaktım. Asla verdiğim sözden dönmeyecektim. Eğer döneceksem bunun mutlaka mantıklı bir açıklaması olacaktı.  Kimseyi kendi kararlarımla bağlamayacaktım, herkes kendi fikrini savunmalı ve onu yapmak gibi bir özgürlüğü olmalıydı.

O günden sonra da kimseye hiçbir konuda baskı yapmadım. Eğer birisinin yanlış bir davranışı olduğunu düşünüyorsam, ona bazen hissettirmeden bazense açık açık yaptığını doğru bulmadığımı anlatmaya çalışırım.

Hayatım boyunca çevremdeki insanları inceledim ve yaptıkları yanlışları sanki ben yapmışım gibi rahatsız oldum. Doğrusu ne ise onu yapmaya çalıştım. Doğrusu hangisi peki? Tabii bu kişiye göre değişiyor bazen. Bana göre doğrusu, yani benim ilkelerime göre, benim yaşam biçimime, benim ekonomik şartlarıma göre, benim gelenek göreneklerime göre hep doğrusunu aradım ve uyguladım. Ne öğrendiysem onu uyguladım. Sonra bir gün bir kitapta bir yazı okudum o zaman anladım yaptığımın doğru olduğunu.

Amerika’da bir sürü araştırma yapılıyor ve biz bunları her gün gazetelerde okuyoruz. Amerikalıların yaptığı bir araştırmaya göre, diye başlıyor söz ettiğim yazı.

Araştırma üzerinde çalışırlarken ilginç buldukları  bir aileye rastlıyorlar. Hemen incelemeye başlıyorlar. Aile üç kişi, baba ve iki oğul. Baba uyuşturucu bulundurmaktan ve adam öldürmekten dolayı cezaevinde yatıyor. Büyük oğlu da babası gibi cezaevinde. Küçük oğlu ise çok ünlü ve özellikle dürüstlüğü ile ünlü bir avukat. Araştırma yapanlar önce cezaevindeki babaya gidiyor ve soruyorlar: “Ne oldu, neden buraya düştünüz?” Adam “Valla ailemin beni yetiştiriş biçimi, ailemin eğitimsizliği ve parasızlıktan dolayı buradayım” diye yanıt veriyor.  Bu sefer babaya benzeyen oğluna gidiyor ve ona soruyorlar: “Neden buradasınız?” O da aynen babası gibi nedenler sayıp döküyor ve sonunda şöyle diyor: “Başka çarem var mıydı?” Daha sonra ikinci oğlu olan ünlü avukata gidip, soruyorlar: “Ailenizi inceledik. Babanız ve ağabeyiniz cezaevinde. Siz nasıl oldu da dürüstlüğü ile ünlü bir avukat oldunuz?” Avukat sadece bir tek cümle söylüyor: “Başka çarem var mıydı?”

Evet seçimi kendimiz yapıyoruz. Hepimizin ailesi zaman zaman yanlışlar yaptılar bizi büyütürken. Aslında o yanlışların yarısı da onları büyütenlerindi. Ya da aramızdaki kuşak farkı hep bizi anlamalarını engelledi. Aslında her şey o kadar çabuk değişiyor ki ayak uydurmak çok zor. Eğer ayak uydurabilirsen çok iyi ama biraz dinleneyim dersen, ya da ayağını dişliye iyi yerleştiremezsen bir anda boşta kalıyorsun. Hayata karşı sürekli hazır olmak gerekiyor.

Hayatı geri alıp tekrar yaşama şansımız yok. Çok önceden söylendiği gibi: “Hayat silgi kullanmadan yapılan bir resimdir.”

Sevgiler
Tülay Bilin

Tülay Bilin kimdir?
Tülay Bilin çok uzun yıllar Hürriyet Gazetesinde çalıştıktan sonra, Nisan 2006‘ya kadar Dünya Gazetesinde İnsan Kaynakları Müdürü olarak çalıştı. Uzun yıllardır kişisel gelişim konusunda aldığı eğitimleri 10 yıldır profesyonel olarak çevresiyle paylaşmaktadır. Şirketlere verdiği eğitimler devam etmektedir. Ayrıca kişisel olarak sorunlarını çözmekte zorlananlar için de yüz yüze görüşmeler yapmaktadır. 2 yıl  radyo programı yapmıştır.

Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.

İlgili Yazılar