Ben penisi olan bir kadınım.
Kadınlarda penis ne gezer dediğinizi duyar gibiyim.. Ama ben ve benim gibi bazı kadınlar “penisi olan” bir kadın bilinciyle yetişiyoruz işte. Erkek doğmadığımız için, “erkek gibi” olmaya çalıştığımız bir hayat sürüyoruz, o olmayan penislerimizi erkek gibi güçlü durmaya çalışarak (güçlü durmak ne demekse), kadınlığımızı yadsıyarak, belki kadın olmayı güçsüzlük olarak görerek ve bu yüzden çoğu kadını eleştirerek, erkek annesi olmayı hayal ederek geçiriyoruz. Bu kadınları futbol aşkıyla tribünlerde, iş aşkıyla geç saatlere kadar çalışarak ofislerde, sert yüz ifadelerinin arkasında, erkeksi tavırlara sahip dominant karakterlerde, belki de karşınızdaki aynada, görebilirsiniz.
Erkek gibi güçlü kadınlar
Ben de bu kadınlardan biriydim. Kadın olmak fikrinin bir fikir olduğunun bile bilincinde değildim. Tek amacım, aileme layık, başarılı, ailemin erkek çocuğu olmamasına rağmen, benim gibi bir kızlarının olmasının onlar için daha iyi olduğunu ispat etme çabasıyla 30 yıl yaşadım. İyi okullar, dereceler, aile şirketindeki çalışkan, güçlü (bunun ne demek olduğunu yıllar sonra anlayacaktım), sert, katı, “erkek gibi” bir kadındım işte. Beni sevmeyebilirler, ama bana saygı duyuyorlar derdim diğer insanlar için. Benden korkarlardı insanlar ve ben bununla övünürdüm. İlişki mi? Duygusal ilişkiye ihtiyacım yoktu ki, güzel bir bedenim vardı, bir de o bedende olmak için bedenime yaptığım sayısız işkencelerim.. Param vardı, güzeldim, kimseye bağlı değildim. İyi okullarda okumuş ve başarılı bir iş kadınıydım. Her şeyim vardı, ve mükemmeldi!?..
Ama gün geldi, o istediğim mutluluk bana bir türlü gelmedi. Aşkta aradım kurtuluşu sonra. İlişkiler.. “mükemmel kadın” olduğum halde beni bir türlü doyurmayan ilişkiler. Dışarıya yansıttığımı sandığım özelliklerime şahane bir de ev kadını rolü eklememe rağmen.. İyi yemek yapan, evi çekip çeviren, tam anlamıyla mutfakta aşçı, yatakta fahişe, sokakta anneydim de, bir türlü istediğim, aradığım doyumu bulamıyordum ilişkilerde.. Hayatıma giren adama göre şekillenen, birisiyle Beyoğlu’nda sabahlara kadar barda içebilen (ama sabah 9:00’da ofiste masasının başına geçen), diğeriyle futbol tribünlerinde tezahürat yapan on numara hatundum işte ya! Benden iyisini mi bulacaklardı? Ben onlardan çok iyiydim de, onlar benim kadar iyi değillerdi. Buna rağmen de bırakmıyordum adamları. Mutsuz ve bir gün değişecekler ümidiyle, ilişkinin içinde kalıyordum. Sonunda ben o sıkışmışlığa dayanamıyordum, onlar benim sıkışmış halime dayanamıyordu ve ilişki sona eriyordu..
Sayısı az sayılamayacak kadar çok ilişki sonrası, bu işte bir yanlışlık var dedim. Bir şeyleri yanlış yapıyorum ben, ama neyi? Bu soruyu sormam 30 yılımı aldı.. İşte o zaman beni aslında “kadınlığımla barışık” olmadığımı fark etmeme götüren yolculuk başladı.. İçe dönüş.. Dışarıya değil de, içime baktığımda, biraz da kendime dürüst olduğumda açılmaya başlamıştı bütün kapılar.
Yazan : Esra Paça / Mobius Danışmanlık