Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim forumu misyonu taşıyan kendinigelistir.com sitesi Özgür Şahin tarafından hayata geçirilip, geliştirilmektedir. © 2024. Tüm hakları saklıdır.

  1. Anasayfa
  2. Bir de bunlar var!
  3. Şiddet karşısında beyin ‘kal’ derken kadın nasıl gitsin?

Şiddet karşısında beyin ‘kal’ derken kadın nasıl gitsin?

Özgür ŞAHİN Özgür ŞAHİN -

- 8 dk okuma süresi
657 1

kadına şiddet sonAraştırmalar gösteriyor ki kocasından dayak yiyen bir kadının ilişkiyi terk etmesi için ortalama 35 kez şiddete maruz kalması gerekiyor. Aynı konuya zaman ekseninde baktığımızda daha da çarpıcı sonuçlar görüyoruz: Bir kadının dayakçı kocasını terk edebilmesi için geçen süre ortalama 7 ila 12 yıl! İngiltere’de üç günde bir, Fransa’da iki günde bir, biz de ise tahminimce her gün birden fazla kadın, kocası tarafından öldürülürken bunlar çok ama çok çarpıcı rakamlar. Bıçak ya da tabancayla yaralanma/ölüm risklerinin anormal yüksek olduğu, aile içi şiddetin dozunun her gün arttığı bir ortamda kadın, ‘kalmayı’ seçiyor. Eğer öldürülmez de terk ederse bunun için ortalama 35 kez dayak yemeyi, yaralanmayı, yerlerde sürünüp, kemer, sopa vs. gibi objelerle dövülmeyi, yaklaşık 7 ila 12 yıl bekliyor. Benzer bir ‘dayanıklılığı’ iş dünyasında da görüyoruz bence.

Elimde bir istatistik yok ama hepimiz çevremizde şahit oluyoruz ki hakaret eden, psikolojik şiddet uygulayan, kötü davranan, küfreden, aşağılayan patron ve yöneticilerle çalışanların bu muamelelere itiraz etmesi, sesini çıkartması, savaş açması ya da böyle bir ortamı terk etmesi için geçen zaman hiç az değil. Ve bence evin taksiti, çocuğun okul parası, geçim gailesi vs. insanların şiddet karşısında gösterdiği tepkisizliğin açıklaması olamaz. Evet işini kaybetme korkusu, para sıkıntısı tehdidi insana gerçekten fren yaptırabilir ama hepimizin gözünün döndüğü, “artık yeter” değdiği, kendini kaybettiği anlar vardır. Üstelik trafikte haftada iki kez birilerini gırtlaklama aşamasına gelebilen bir adamın örneğin mobbing üstadı yöneticisi karşısında neden iki yıl sessizce acı çektiğini açıklamanın bir yolu olmalı. Hem aile içi şiddet kurbanı kadınlar hem de iş yerindeki mobbing kurbanlarının ‘dayanıklılığı’nın açıklamasını, geçen ay katıldığım bir eğitimde buldum. Travma konusunda çalışan bir klinik psikolog olan Joanna Beazley Richards‘ın,Transaksiyonel Analiz Derneği‘nin davetiyle İstanbul’da yaptığı bir günlük workshop benim için çok aydınlatıcı oldu. Fiziksel ya da psikolojik, her türlü şiddetin birincil hedefinin kadınlar olduğunu zaten biliyoruz. Richards’a göre defalarca aile içi şiddete en çok tekrar eden suç türü. Üstelik her kültürde, dünyanın her yerinde ve tüm sosyo-ekonomik sınıflarda rastlanıyor. Şiddetin yüzde 30’u ise kadın hamile kaldığında gerçekleşiyor. Tüm bunlara rağmen defalarca tekrarlanan şiddet dolu içeren bir ilişkiyi/işyerini uzun zaman terk edemeyişimizin nedeni, beyin yapımız…

Özetle beyin, temel olarak iki bölümden oluşuyor. Birincisi atalarımızdan gelen kodları içeren ‘ilkel beynimiz’, ikincisi ise evrimle gelişen ‘entelektüel beynimiz’… Hayvanat bahçesinden kaçmış bir kaplanın bize doğru koştuğunu gördüğümüzde örneğin, entelektüel beyin devreden çıkıyor ve ilkel beyin ‘kaç’, ‘savaş’ ‘arkadaşa sığın’ (bunlar aktif tepkiler), ‘donup kal’ veya ‘ölü taklidi’ (tilkilerin yaptığı gibi) yap tepkilerinden birini seçiyor. Çünkü medeni şehir yaşamına geçmeden önceki kadın nasıl gitsinmilyonlarca yılda gelişen ilkel beynimizin içinde, hayatta kalma kodları var. Zira bugün böyle bir tehdit karşısında entelektüel beynimizi kullandığımızda (yani durup düşündüğümüzde) ilkel beynimiz biliyor ki -birilerinin ‘yemeği olmamız’ an meselesi. Richards’a göre insan beyni -sanıldığı gibitehlikeden ‘kaçma’ komutu vermiyor. Verilen komut aslında ‘güvenli bir yere git!’ Yani beynimiz bize ‘tehlikenin ters yönüne amaçsızca koş’ demiyor, tersine‘güvende olacağın yere git’ diyor. Ve şiddet ve ölüm tehdidi içeren ilişkileri/durumları/mekanları terk edemeyişimizin kökeni, tam da bu noktada yatıyor:Aile içi ya da işyeri şiddetinde insanlar, ‘bağlılık’larının en güçlü olduğu yerde tehdit altında kalıyorlar. Yani normalde büyük bir tehlike oldukları zaman sığındıkları, hayatlarının zor anlarını geçirmek için koştukları ilişkilerin ve sistemlerin içinde tehdit edildikleri için terk etmekte büyük zorluk yaşıyorlar. İşin ilginç yanı, insan beyni (ve dolayısıyla psikolojisi), bağ kurmayı/ilişki içinde kalmayı her şeyin üzerinde tutuyor. Ve böylece ölüm riski karşısında bile (ki bu tehdit edenle bağ kurulan aynı kişi bile olsa) ‘ilişkiyi’ seçiyor.Beynimizin ‘hayatta kalmayı sağlamakla görevli’ amigdala bölgesi; ilişkiyi ve bağı korumaya, var olan tüm tehlikelerden daha büyük önem atfediyor. Zaten de bu yüzden beynin hayatta kalabilmek için ilk ve en çok başvurduğu ‘arkadaşa sığın’ tepkisi, bebeklerin birlikte doğduğu tek aktif savunma mekanizması…Bu yüzden de insanlar yalnızlığa, izolasyona dayanamıyor; anlamlı ve yakın ilişkiler kurmadan yaşayamıyor. Yakın ilişki kurulanla (yani hayatta kalmak için sığınılanla) tehdit kaynağı (yani bizi öldürme riski taşıyan) aynı kişi olduğunda ise tam anlamıyla beyin kısa devre yapıyor. İnsan, ölüm ihtimali karşısında bile ‘ilişkiyi’ korumaya programlı bir yaratık olduğundan ne kadar hırpalanırsa hırpalansın beyni ona ‘kal’ komutu verdiği için terk etmek için olağanüstü bir çaba göstermesi gerekiyor.

Psikolojik ve fiziksel olarak da zaten hırpalanmış olduğu için de sağlıklı bir insan için bile çok ama çok zor olan bir kararı vermesi iyice zor hale geliyor. Sistemin bu işleyişi de bize pek çok evlilikte facianın “geliyorum” diye bağırdığı durumlar da bile kadınların neden terk edemediğini açıklıyor. Zaten tüm cinayet/yaralama hikayelerinde, kadınların şiddete uzun süreli ve sistemli biçimde maruz kaldığını görüyoruz. Çoğunlukla karşımıza çıkanlar, ilk tokadı yedikten sonra ilişkiyi bitiren, pılını pırtını/çocuğunu toplayıp arkasına bakmadan kaçan kadınların hikayeleri değil maalesef. İster psikolojik olsun ister fiziksel… Şiddete maruz kalan insanların irade gücüyle bulundukları ortamı terk etmelerinin beklemenin ne kadar anlamsız olduğunu anlıyoruz tüm bunlardan. Yani çözüm şiddet mağdurlarının entelektüel beynine değil, ilkel beynine hitap etmek. Yani ihtiyaçları olan anlamlı bağı kurmalarına, bozuk bağlılık ilişkilerini ve sağlıklı olanlarıyla değiştirmelerine yardım etmekten geçiyor.

Yazan : Burçak Güven / İşte İnsan

Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.

İlgili Yazılar