Havanın soğuğu camın arasından sırtına vururken üşüyordu, kadın. Gözlerini yavaşça aşağı indirdi. Son zamanlarda bir türlü uygulamaya geçiremediği kararları hatırladı.
Spora, yeni aldığı kitabı okumaya, rejim yapmaya, geçen hafta yazmaya başladığı yazıyı tamamlamaya, artık yeni bir hobi bulmaya, yazlıkları kaldırıp kışlıkları çıkarmaya, çocuklar için ‘en iyi okulu’ araştırmaya, hafta başındaki toplantı için sunum hazırlamaya, evdeki bozuk fön makinesini tamire götürmeye, ekmek yememeye, her gün en az bir iyilik yapmaya ve bunlar gibi daha bir sürü şeye başlanılmaya niyetlenilmiş, hepsi de halledilmeyi bekleyen birer canavara dönüşmüşlerdi.
Sonra ‘başlanacak olanlar’ ile ‘ilk başlama isteği’ arasında gecen zamanı düşündū. Çok fazla geldi, omuzları çöktü. Ne zaman harekete geçecekti? Bu aralar hali de pek yoktu.
Biraz daha sonra, ‘başlanması elzem’ olanlar ile ‘ertelenecek olanları’ ayıkladı kafasından. Bu biraz daha yükünü hafifletse de yine de çok rahat değildi içi. Omuzları hala dik durmuyordu.
Daha da sonra, başka erteledikleri çıkıverdi yerlerinden. Aklı bulandı. Kendine yüklemeler yapıyor, talimatlar veriyor, planlar yazıp çiziyor ve her birini yapmak için aklındaki cetvelle beynine, kalbine vuruyordu. Ama olmuyordu iste, istemiyordu bazen, yapılması gerekenlere her an hazır olamıyordu, ne bedeni ne de ruhu…
Ve en sonra, ‘sonunu’ düşündü ve kendini suçladı.
Evet, işe yaramaz bir tembeldi. Kendini suçladıkça içine kapandı, içine kapandıkça hareket alanı azaldı ve bir baktı ki ne isteği ne hali ne o çok istediği disiplini kalmıştı yerinde.
Sizce bu kadın hatayı nerede yaptı?
Gerçekten tembel miydi yoksa henüz zamanı gelmemişken ve aslında hiç de hazır değilken, varlığını bir şeyler yapması için zorlaması mıydı ona tembel süsü veren?
Bakmayın öyle acıyor gibi. Bizler de bir anda birden fazla kararlar almıyor muyuz?
Burada bir sorun yok, asıl sıkıntı ve yorgunluk, bu hazırlıksız yakalandığımız yaptırımlarımızı ne yapıyor ne de aklımızdan atıyor olma durumumuz ile başlıyor.
Sabah onlarla uyanıp, aksam ‘yine olmadı’ hissiyle yatağa giriyoruz. Yapmıyoruz ama yapmış kadar yorgun hissediyoruz.
Daha eldekileri yola sokmadan yeni kararlar alıyoruz. Bunları çoğu kez fark etmiyoruz. (Eminim ki o anlarımızı bir aysak, yaptırımlardan önce kendimize bir danışırdık.)
Yapmayı, başlamayı, bitirmeyi, sürdürmeyi kafaya koyduğumuz şey her ne ise, küçüklüğü/önemi ne olursa olsun, bizler harekete geçmedikçe biz de bıraktığı yük çok daha fazlasını oluşturuyor.
Sonuç; her yanımıza bulanmış yapış yapış tembellik duygusu..
Şimdi sıra sizde!
Ertelediklerinizi serin büyük bir halıya. Bakın bakalım hangileri tembelliğinizin hangileri zamansızlığınızın ve kendinizi bir kenara atmışlığınızın kurbanları olmuşlar?
Bedeninizi ve ruhunuzu dinlemeden aldığınız hiçbir karar kolay kolay yürürlüğe geçmeyecektir. Üstüne üstlük kendine vurduğun tembellik damgası da cabası…
Yazan : Tuğçe Güçnar Kengil – kendinigelistir.com