Şu yazıyı okuyan herkese bir dokunsan bin ah işitirsin. Kız arkadaşınız hakkınızı, hocalarınız bi’şey demiştir, patronunuz yüzsüzdür. Falan filan.. Benim de derdim vardı. Kafamda o proje, bu bilmem… Bir gün İzmir’e gittim. Çok sevdiğim bir yakınımın kalp ameliyatına. Dediler ki “Karşı odada bir kız çocuğu var. Kitaplarını okumuş. Bizim akrabamız olduğunu öğrendi. 3 gündür seni bekliyor. Şerif vaktin var mı? Tanışır mısın?”
Ege Üniversitesi’ndeyim.
Dedim “Olmaz olur mu? Tanışırım.“
Karşı odaya geçtim. 13 yaşında bir kız çocuğu. Kalp nakli bekliyor. 3 hafta ömür biçmiş doktorlar. İhtimal yok 13 yaşındaki bir kız çocuğuna uygun kalbi bulmanın. O da biliyor ömrünün ne kadar kısa olduğunu.
Dediler ki bu “Ahmet Şerif İzgören“.
Bir sarıldı bana. Serçe kadar bi’şey. Ben biraz sevdim. Oturdum yatağa. Yanağında iki tane kırmızı elma. Bana anneyi anlattı, babayı anlattı, futbol takımını anlattı, köpeğini anlattı. Yanağında bir gülümseme! 3 hafta ömrü kalmış. Karşı tarafta ben! Benim sürüyle derdim var. Karşı odaya kadar yarım saat sonra düz yürüyemedim.
Şu salonda herkesin derdi vardır. Allah hiçbirinizi o yatağa oturtmasın.
O gün bugün “dert dediğim şeylerin, dert olmadığını ben o gün öğrendim!”
Kaynak : Ahmet Şerif İzgören / İzgören Akademi