Hayatımız ilişkilerden ibaret.. Anne babamızla, kardeşlerimizle, arkadaşlarımızla, sevgilimizle, köpeğimizle, evimizde saksıda baktığımız çiçeğimizle bile bir ilişkimiz var.. Bu ilişkilere göre şekilleniyoruz.. Her bir ilişkimizde başka insanlar oluyoruz.. Anne babamızın karşısında kız çocuğuyuz, patronumuzun karşısında talimatları yerine getiren personeliz veya kocamıza yemek yapan kadınız. Çocuğumuza anneyiz, dostumuzun sorunlarını dinleyen dert ortağıyız.. Bu ilişkilerin çoğunda da bir koşulsuz sevgiden bahsediyoruz, sürekli dilimize dolandırmışız gidiyoruz..
Madalyonu ters çevirdiğimizde, büyüyünce anne babamıza bakmakla sorumlu olan evlat, kendi işimizi kurduğumuzda bu sefer yanımızda çalışanlara talimatları veren patron, başka bir dostumuza da sürekli kocamızla ilgili dert yanan bir arkadaşıyız.. Sürekli bir alma ve verme halindeyiz..
Anne babalarımızdan şu sözleri işitmişizdir, “ileride bana sen bakacaksın..” veya eşimize şu sözleri sarf etmişizdir “senin için saçımı süpürge ettim”.. Çocuğumuzun okuduğu okullarla biz övünmüşüzdür veya oğlumuzun, evlenmek istediği kız arkadaşıyla, ailemize uygun olmadığı için evlenmesini istememişizdir.. Kuşkusuz, bu saydığımız insanları seviyoruzdur. Kim anne babasını sevmez ki? Bir annenin çocuğunu sevmemesi düşünülemez bile, öyle değil mi? Peki durum buysa, neden o insanlarla ilişkilerimizde sürekli bir alma verme çabası içindeyiz? Neden çocuğumuzu ileride bize bakması gerekeceği sorumluluğuyla yetiştiriyoruz? Neden oğlumuzun kız arkadaşını değerlendirirken, oğlumuzun mutluluğundan önce ailemize uygun olup olmadığı ile ilgileniyoruz? Kocamıza saçımızı süpürge ederken aklımız neredeydi de, şimdi ona kızdığımızda bunu dile getiriyoruz?
Buradan bakınca, verdiğimizi sandığımız koşulsuz sevgiyi, aslında karşılığını almak için veriyoruz.. Aslında çoğumuz her şeyi bir karşılık bekleyerek yapıyoruz.. Aynı şekilde, bize verilen herhangi bir şeyin de, karşılığını vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Bize yemek ısmarlayan arkadaşımıza, tez zamanda bir yemek de biz ısmarlamak istiyoruz. Onlar bizim düğüne geldi, şimdi biz gitmezsek olmaz diyip, istemeye istemeye düğünlere katılıyoruz… İstemediğimiz şeyleri, ayıp olmasın diye, karşılık bekler diye, karşılık vermeliyiz diye yapıyoruz. Bir alıyoruz, bir veriyoruz. Bir veriyoruz, bir alıyoruz. Almadığımızda da “ben senin için saçımı süpürge ettim” diye çığırıyoruz..
Aslında kimse için bir şey yaptığımız yok. Herşeyi kendimiz için yapıyoruz, yaptığımızın karşılığında birşey elde etmek istiyoruz. Sevgi, saygı, anlayış, onay, beğenilme.. Yani kendimiz dışında hiç kimse için bir şey yapmış olmuyoruz.
Yazan : Esra Paça – Mobius Danışmanlık
Selam,
Vermek istemeseydi istemek vermezdi, neyi niçin yaptığınızı ve istediğinizi bilirseniz sorun kalmaz Esra Hanım. Aslında o kadar zor değil önce büyük taşları sonra çakıl taşlarını ve sonunda kumları yerleştirirseniz hepsi sığar hayatınıza. Sevgiler
Karşılık beklemeden bir eylem yapmak gerçekten mümkün müdür gerçekten çok merak ediyorum. Sokaktaki harap bir dilenciye para verirken bile vermek için değil vicdanımızın sesini kısmak için yapıyoruz. Zannediyoruz ki o verdiğimiz para onun durumunu kurtaracak, ama kendimizi kandırıyoruz. Tüm bunla beraber bir kedinin köpeğin başını okşuyorsak sadece sevgi vermek geliyor içimizden , sadece saf sevgi. Burdan şunu çıkarabiliriz. İnsan karşısındakine göre şekilleniyor. Karşısında beklenti içinde birini gördüğünde karşılık beklerken , kedi köpek gibi koşulsuz bize bağlanacak ,sevecek bir canlı oldugunda ise saf sevgi olan beklentisiz sevgiye ulaşıyoruz.