Anasayfa / Başarı Yazıları / Cem Yılmaz Kadar Başarılı Olmanın Yolu “Sürekli Gelişmekten” Geçiyor

Cem Yılmaz Kadar Başarılı Olmanın Yolu “Sürekli Gelişmekten” Geçiyor

İş hayatında hepimiz,sürekli bir rekabet içindeyiz. Bu rekabet genelde başkalarıyla ve sınırlı kaynakların üzerinde daha çok hak iddia etmek üzerine! Oysa ki gerçekten kaliteli, unutulmaz, fark yaratan, etkili ve faydalı iş çıkartanların hepsini ortak bir noktası var:

Önce, iyi olsalar bile, “zaten iyiyim” diyerek yan gelip yatmamışlar.

Sonra, iyi olsalar bile kendileriyle rekabet etmiş ve daha iyi olmak için uğraşmışlar.

İşte tam da bunun ilham verici bir örneği olarak, sizinle Cem Yılmaz’ın neden başarılı olduğunun hikayesini paylaşacağım ve birlikte sahnedeki başarısının altında yatan, yıllar içinde geliştirdiği yönleri analiz edeceğiz.

Her gün daha iyi olursan, bir gün en az bir konuda “en iyi” olabilirsin. Gelişmek için uğraşmazsan, “iyi” olduğun konularda bile vasatlaşırsın. – Anonim.

A) Cem Yılmaz Neden Başarılı? Bir Tat Bir Doku’dan, Fundamentals’a

Cem Yılmaz neden başarılı düşündünüz mü? Komedi mesleğinin doğasında, çok iyi yaptığı bazı şeyler var. Tartışmasız, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi komedyeni. Bir Tat Bir Doku’dan (1999), Fundamentals’a (2013) yaşadığı gelişim yolculuğunu konuşmadan önce bir durup bu adam, “Neden Başarılı?” sorusunu soralım.

Neden Başarılı?

Başarı için çok çalışmak gerektiği gerçeği bir tarafa, konu sahne ve Cem Yılmaz’ın başarısı olunca bence her şeyin merkezinde en önce şu üç konu var.

1) Kendi eğlenen, karşısındakini de eğlendirir.

Cem Yılmaz’ın hem Bir Tat Bir Doku hem de Fundamentals gösterlerindeki sunuş ve sahne performansına baktığımızda en büyük ortak nokta olarak, kendisinin de dolu dolu eğlendiğini görüyoruz. En azından, eğlenmiyor olsa bile bu şekilde bir algı yaratmayı başarıyor. (Not düşmek gerek; gülüşleri büyük çoğunlukla mikroifadeler bilimine göre gerçek gülüş, bu yüzden benim oyum, kendisinin de gerçekten eğlendiği yönünde). Tüm gösterilerde samimiyete ve içtenliğe vurgu yapıyor. Sahneye çıktığında “beni sizler yarattınız” gibi klişelerden uzak duracağını söylüyor. Kendini gayet gündelik, gayet sıradan, gayet halktan bir yere koyuyor ve bunu vurguluyor. Kendisini, gülmekten zevk alan ve diğer insanları güldürmeyi görev edinmiş birisi olarak anlatıyor. Sahne’ye çok yüksek bir enerjiyle, eğlenceli ruh haliyle ve neşeyle çıkıyor. Kendisini de “seyirciden biri” gibi sıradan birisi olarak konumladığı için bu neşeli ve enerjik ruh hali çok daha bulaşıcı şekilde seyircilere geçiyor.

cem yimaz neden basarili

2) Beklentileri düşür. (Ya da en azından sağlıklı seviyeye indir.)

Her gösterisinin en başında, insanların oraya para ödeyerek geldiği gerçeğini açığa çıkartıyor. Hatta bununla dalga geçiyor. Bu çok kasıtlı ve düşünülmüş bir hareket. Maksat, daha insanlar kendi zihinlerinden “para verdik – hizmet bekliyoruz” düşüncesini geçirmeden bu konuyu ‘tıpalamak’, yani baştan kapatmak. Bir kere para konusu konuşulunca, izleyicinin kendi iç sesi de rahatlıyor ve bu konuyu aklında çıkarıyor. Parayla ilgili beklentiyi çözmek işin sadece bir boyutu. Diğer boyutu ise, Cem Yılmaz’ın ünüyle de artan, “hayatımızın en eğlenceli akşamını geçireceğiz” beklentisi. İzleyicinin bu ruh halinde kalması, gösteri boyunca sürekli olarak yaşadığı deneyimin yeteri kadar iyi olup olmadığını değerlendirmesi ve deneyimi yaşayan değil, eleştiren/kritik eden insan kalması demek. Potansiyel olarak da komedyen için çok tehlikeli bir durum. Jerry Seinfeld, bir komedyenin başına gelebilecek en kötü şeyin, sahneye “İşte Dünya’nın En Komik İnsanı” diye davet edilmesi olduğunu söyler. Çünkü bunu duyan izleyici, “madem öyle, kanıtla bana” şeklinde dinlemeye başlar. Cem Yılmaz da çok profesyonel bir komedyen olarak bu durumun pek tabi net olarak farkında. Özellikle Bir Tat Bir Doku’nun başında, beklentileri düşürmek (ya da en azından sağlıklı ve makul bir yere çekmek için) en az 15 dakika uğraşıyor. Tekrar tekrar söylediği şey şu: “Çok şey beklemeyin, zaten hayat kısa, bu akşam sadece güleceksiniz.”

3) Her şey bir karikatür.

Kendisini sahneye, olduğu gibi davranan, içten, son derece rahat birisi olarak çiziyor. Evet, buradaki tam olarak da bir ‘çizim’! Gerçekten de öyle mi bizi ilgilendirmiyor, olmasını beklemek de anlamsız. Nihayetinde bir şov yapıyor. Cem Yılmaz’ın başarısının arkasında kendi geçmişteki karikatürist kimliğinin yoğun derecede etkisi olduğunu düşünüyorum. Yedi yaşındaki kız çocuğundan yetmiş yaşındaki bir teyze figürüne, iş makinası işleten orta yaşlı bir erkekten, özel kolej mezunu bir ergen gence çok hızlı, keskin ve net canlandırma geçişleri yapabiliyor. Bu tabi ki en başta oyunculuk yeteneği ve çaba gösterip çalışmış olmanın sonucu. Ancak bunun ötesinde bu keskinliği ve etkileyiciliği katanın, her bir sahneyi kendi zihninde bir karikatür olarak görmesi olduğunu düşünüyorum. Her bir skeç, 2 veya 3 dakikalık parçalar halinde kendi içinde anlamlı olduğu gibi, bütünsel bir çizgiroman olarak da birbirlerine bağlanıyorlar.

İşin genel çerçevesi bu, ancak asıl sihir buradan sonra başlıyor. Çünkü olay bu çerçeveyi çizmek değil, onun için doldurmak. Bu çerçeveninin içini dahiyane esprilerle doldurma becerisi hem çok iyi toplumsal gözlem yapmayı, hem de o konu ve durumları, insanları hiç daha önce görmediği perspektiflerden göstermeyi gerektiriyor.

Tek cümlelik tanımıyla gülmek dediğimiz şey şu: Zihnin tanıdık bir şeyi farklı açıdan görerek ona sunulan yap-bozu çözmesi, bundan zevk alması, ve esprinin sonunda, başına göre farklı bir bakış açısıyla çıkması. Cem Yılmaz bunu çok iyi yapıyor.

B) Bir Tat Bir Doku Günleri’nden Fundamentals’a

Cem Yılmaz’ı canlı izlemek ile, video üzerinden izlemek farklı deneyimler. Her ikisini de deneyimledim. (Hatta bir kere kendisiyle konuşma şansı buldum ve ses tonuma iltifat etmişti, ben de biraz utanıp sıkılmıştım, ancak o başka bir hikaye…) Videoda istediğiniz saniyede oynat tuşuna basar ve izlemeye/dinlemeye başlarsınız, diğerinde ise yaşadığınız deneyim üzerindeki kontrol tam olarak sizde değildir. Yani 25. dakikadaki skeci duymak için ilk önce, aynı salonda bulunduğunuz yüzlerce insanla 24 dakika izlemeniz gerekir. O 24 dakika, hem gülen diğer insanların, hem de komedyenden duyduklarınızın etkisiyle sizde belirli bir “ruh hali” oluşur. Video’da ise her bir skeci parça parça duymak mümkün. Hatta, ilk önce Bir Tat Bir Doku’dan bir parça izleyip, hemen arkasından Fundamentals’ı açmak 10 saniyenizi alır. Bu durumda, arada yıllar olmasına rağmen kendisinin geçirdiği dönüşümü gözlemlemek de çok daha kolay oluyor. Peki o günden bugüne, 1999’dan 2013’e neler değişmiş? Cem Yılmaz neden başarılı ve neden başarılı olmaya devam edecek biraz daha net ortaya çıkaralım.

1) Kısa ve Tek Cümlelik Karikatürlerden, Daha Hikayesel Anlatıma Geçiş

Daha önceki stand-up’larda, akılda kalıcı tek cümlelik esprilere daha sık rastlanıyor. Örneğin Bir Tat Bir Doku’da “—Cehennemde yanacaksın! —Olsun yanımda güneş kremi var!” veya “Erkekler için Huri varsa, kadınlar için Nuri var,” gibi kısa ve bir iki cümlelik (belki karikatür tabiriyle tek satırlık) espriler ağırlıkta. Fundamentals’da ise “Hi Guys!”, “Fetiş Restoranı” veya “Uydun mu?” gibi daha uzun hikaye kurgularına rastlıyoruz. Bunların en büyük farkı, giriş kısmının daha uzun tutulması ve hikayede daha çok betimlemeye, karakter ve görsel canlandırmaya yer verilmesi. Bu yapıda yeri geliyor tek bir hikayeyi bile birkaç dakika seyirciden gülme tepkisi almadan devam ettirebiliyor.

cem yimaz neden basarili

2) Vücut Dili Zaten İyiyken, Çok İyi Olmuş

Cem Yılmaz’ın iyi olduğundan emin olduğumuz tek bir şey varsa, o da önce gözlemlediği, daha sonra da kendi zihninde karikatürize ettiği kişileri veya durumları hayranlık uyandırıcı kalitede canlandırabilmesi. Çok dozunda ve tam yerinde, üstelik orjinal mimik, ses ve vücut dili kombinasyonlarıyla anlattığı karakterlere resmen can veriyor. 1999 yılında bile bu alanda hiç fena olmayan bir performans gösterebilmiş. 2013 yılına gelince ise, gösterdiği ‘canlandırma’ performansı İYİ’nin çok ötesinde. Herhangi bir şekilde tiyatro, sahne sanatı veya oyunculuk ile ilgilenen kişilerin oturup çalışacağı derinlikte ve etkide bir vücut dili kullanımı görüyoruz. Bunu bir tür virtüözlük olarak anlamak gayet de mümkün. Cem Yılmaz vücudunu, bir Lionel Messi gibi, bir LeBron James gibi veya bir Cirque de Soleil ip cambazı gibi kullanıyor. Topa vurmuyor, basket atmıyor, ipte yürümüyor ama onlar kadar çalışmış (ya da onlar kadar yetenkli), sadece başka bir alanda, vücut dili kullanımında. İşin sırrı bu. Esprisindeki sözcükleri harfiyen ezbere bilsek bile, kendi arkadaş çevremize yaptığımızda istediğimiz etkiyi yaratmamasının sebebi de bu; aynı videoyu beşinci kere izlerken hala gülmemizin sebebi de bu. Adam hikayeyi ağzıyla değil, tüm vücuduyla anlatıyor!

3) Ses Kullanımı ve Tonlama Olgunlaşmış

Bir Tat Bir Doku döneminde, Cem Yılmaz’ın kendi sesini canlandırma yapmadığı düz konuşmalar sırasında bile çok daha incelterek kullandığını duyuyoruz. Bu potansiyel olarak seyirciyi alttan alma veya belki de kariyerinin başında kendini sevdirme ihtiyacının daha yüksek olmasıyla bağlantılı olabilir; ancak ayaküstü psikanalizi bir tarafa bırakalım. Sesini, doğal tonuyla değil, ama incelterek kullanıyor olması, canlandırma yaptığı anlarda onu daha dar bir alanda oynamak zorunda bırakıyor. Fundemantals dönemine geldiğimizde ise en inceden, en kalına tüm ses bandına hakimiyetin oturduğunu görüyoruz. Canlandırma yapmadığı düz konuşmalar sırasındaki ses daha dolu ve daha kalın. Kendi natürel konuşmasına daha yakın. Bunun sayesinde daha inceye veya daha kalına gittiğinde, dinleyici de daha büyük ses kontrastı yaratıyor ve daha kuvvetli etki olarak yaşanıyor.

4) Sessizliklere Hakimiyet Daha Kuvvetli

Sesini daha iyi kullanmakla beraber, aradan geçen yıllarda, sessizlik üzerindeki hakimiyetin arttığı net olarak anlaşılıyor. Daha uzun süre sessiz durabiliyor, hikaye aralarına daha uzun “es”ler verebiliyor ve bu sessizlikte daha soğukkanlı bir şekilde davranıyor. Hatta ve hatta, bu sessizlikleri seyirciyle yakınlaşma aracı olarak kullandığını söylemek bile mümkün. Bir espriyi bitirdikten sonra, o espriye gülmeye devam eden izleyicilerle sessiz bir şekilde çok küçük mimiklerle anlaşabiliyor. Bu çok kuvvetli bir yakınlaşma yöntemi. An geliyor, espriye birlikte gülüyoruz.

5) Daha Ufak ve İnce Mimiklerle Yetinebiliyor

Kariyerinin en başında bile, kullandığı mimiklerin yanlış veya yersiz olduğunu söylemek doğru olmaz. Ancak onun da yaşadığı bir gelişim süreci belli ki var. Bir Tat Bir Doku’da bazı mimikler ‘bağırırken’, Fundamentals’da aynı mimiklerin ‘fısıldaması’ yeterli oluyor. Buna örnek, Fundamentals’da “Ne vereyim abime?” diyen garson taklidindeki yüzdeki çok ince ama çok güçlü hareketler. İyi Dünya Sineması eserleriyle, Türk Dizi’lerinden kalitesiz olanlarını karşılaştırın. Oyunculuğun inandırıcılığını sağlayan en önemli etken, mimiklerin gerçekliğidir. Uyduruk dizilerde oyuncular mimikleri aşırı abartır ve uzun süre yüzlerinde taşırlar. Gerçek hayatta ve kaliteli Dünya Sineması eserlerinde, mimikler örtülü, gizlidir. Neden? Çünkü bir mimik ile bilinç seviyesinde iletişim kurmak hedeflenmez. Mimikler bilinçaltına oynar, etkiyi orada yaratırlar. Çok iyi mimik ve canlandırmayla karşılaşan beyin, karşısındaki inandırıcı bulur—neden inandırıcı bulduğunu bilmese bile.

Bunların dışında, Türkiye’deki popülerliğinin artmasıyla birlikte ister istemez, daha niş bir kültüre hitabetten, daha genel kültüre hitabete bir geçiş görmek mümkün. Ayrıca seyirciyle laf dalaşı yapmayı da azaltmış. 1999’dan bugüne iyi yaptıklarını korumuş, daha da iyi hale getirmiş. Bakalım daha da yaş ve tecrübe aldıkça, tarzı ve gözlemleri nasıl değişecek…

Yazan : Ozan Dağdeviren | #HerGünÖğren ve #İyiMezun Kurucu Ortağı – LinkedIn

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.