Yaşam koşuşturmacasının bir yerlerinde tellere takılıp olduğunuz yere mıhlanmışçasına çöküp kaldığınız oldu mu?
Çetrefilli işler yumağına girip de yolunuzu kaybettiğiniz, umutlarınızın, hayallerinizin parmaklarınızın arasından sessizce kaçıp gökyüzüne doğru yükseldiğini hissettiğiniz? Ardından koşup yakalamak isteyip te dizlerinizin bağının çözüldüğü.
Veya şöyle sorayım rüzgârlarla sarmalanmış buram buram deniz kokan havadan kocaman bir nefes çekip ciğerlerinizin en kuytu köşelerini bile bayram yerine çevirip, kapıdan dışarı mutluluktan uçar adımlar atabildiğiniz günlerden kaç karış uzaktasınız?
Hocam ne karışı, karış mı kaldı dediğinizi duyar gibiyim.
Veya arka sıralardan liseden kalma alışkanlıklarından olsa gerek kendisinin bile duyamadığı sesiyle
Hiçbiri!
Diye fısıldayan siz misiniz?
Şimdilik size söyleyecek bir sözümüz yok.
Bireyi yalnızlaştıran onca teknolojiye, bencilliği körükleyen tüm iştah kabartıcı metalara, her şeye ve dünyada ki 7 milyar insan nüfusuna rağmen benzersiz olduğunu düşünen herkese rağmen mutlu olmayı-kalmayı başarmış bir elin parmaklarını geçmeyecek korunası kişilerden birisi olmalısınız ):
(.) Noktadan sonra okumayı bırakıp gündelik koşuşturmanıza devam etmenizde inanın bizler için bir sakınca yok ama mutlu azınlık parmaklardan biri değilseniz, yani tellere takılıp kalmışsanız haydi okumaya devam edelim.
Biliyorum ki mutsuzsunuz, yaşamla kavgalı bir hayatı doya sindire yaşıyorsunuz. Hedef listeniz alabildiğine kalabalık ve bir o kadar vazgeçmelerle dolu, kısacık yaşamınızda başarısızlığın her türüne ulaştınız. Aklınıza ne koyarsanız yılmaz iradesizliğinizle felaketleri çağırıp hedeflerinizin uzağında kalıp oralarda bakınmayı başarabildiniz. İstek ve arzu ile başladığınız her işte ilk günkü çıkış noktanızdan bir adım ileri gitmeyi başaramadınız. Yaşamınızda bir insanın hayal edeceğini bildiğiniz her şeyi hayal edip, birçokları gibi sadece elde ettiklerinizle yetinmeyi kendinize öğrettiniz. Hayatınızı Kısıtlar Teorisinden çıkma seçenekleri azalt mutlu ol tezine uygun olarak yaşayıp umduğunu değil bulduğunla yetinmelisin felsefesi ile harmanlayarak yaşama bu şekilde bu güne kadar devam etti-ril-diniz.
Tadınızı kaçıran arada bir nükseden ani mutsuzluk atakları olmasa her şey çok güzel olacak. Gözlerimizin içine mutluluklarını(sanal), başarılarını(geçici), kazançlarını(anlık) sokan akraba ve arkadaşlar hayat sizsiz sanki daha güzel bir yer daha yaşanabilecek bir alan olacak dediğiniz günler.
Gerçekten de başarısızlığınızda sizleri mutsuz kılan bireysel vazgeçişleriniz yerine diğerlerinin başarılı olması olabilir mi?
Siz kendi yenilgilerinize öfkelenmek yerine başkalarının zaferlerine kızmakta olabilir misiniz?
Güçlü hayırlar hep de bu aşamada karşımıza gelir, aslında, ama, fakatlarla başlayan cümleler bu aşamada kurulmaya başlanır. Yaptığımız tüm koçluk görüşmelerinde danışanlarımızın çuvallar dolusu mazeretleri olduğunu gördüm. Sürekli doldurdukları çuvalları sırtlanıp tüm yaşamları boyunca beraberlerinde taşımaya çalışıyorlardı ve işin kötü yanı bunun farkında bile değillerdi. Takılıp kaldıkları tellerde, limanda bir karış tozu biriktirmiş gemiler misali zamansızlığa demir atıp oldukları yerde kalmışlardı. Kaçan umutlarının ardından koşmalarına engel olan şey aslında yıllardır sırtlandıkları ve farkında olmadıkları çuvallarında taşıdıkları mazeretlerden başka bir şey değildi.. Görüşmeler esnasında danışanların yıllardır sırtlandıkları çuvalı ve içindekileri fark ettirdiğinde işte tamda bu mesleğin en müthiş anı olsa gerek. Danışanların yüzlerinde ki şaşkın bir o kadar heyecanlı ifade, gözlerinin içinde yeniden parıldamaya başlayan ışıltı sanırım bu dünyada tadabileceğimiz eşsiz lezzetlerden olmalı. Sadece bu anı yaşamak için bile koçluk almalıyız, koçluk yapmalıyız.
Umarım bu sabah kapıdan koşar adımlarla çıkıp şehrin havasını ciğerlerinize çekip ilk gördüğünüz ilk kişiye sıcak bir merhaba diyebilirsiniz.
Yazan : Mitat ÖZDER | E-Koc