Anasayfa / İnsan İlişkileri / İskambilden ve Tuğladan İlişkiler
iskambilden ve tugladan iliskiler

İskambilden ve Tuğladan İlişkiler

İnsan yaş aldıkça ve kariyerinde ilerledikçe hayatta hemen herşeyin temelinin ilişkiler ve iletişim olduğunu fark ediyor. Belki de sindiriyor demeliyim. İçselleştiriyor. Çünkü fark ederek dilde söylemek ile içine sindirerek düşünce sisteminin bir parçası haline getirmek birbiriyle sıkça karıştırılan oysa birbirinden oldukça uzak haller… Misal, inancı ile parallel dilinden “herşeyde bir hayır vardır”, “hayırlısı” ifadelerini düşürmeyen çoğumuz, en ufak bir problemde kaygı denizinde fırtınaya tutuluruz. Herşeyde hayır olduğuna inansak kaygılanır mıydık? Sonunda hayır olduğunu bilsek dalgalarda boğulur muyduk sörf mü yapardık?

İnsanın profesyonel hayatta başarısı iletişimden geçiyor. Özel hayatındaki huzur iletişimden geçiyor. İkna yeteneği iletişimden geçiyor. Takım çalışması keza. Etrafınızdakiler ile ne kadar iyi iletişim kurar, ne kadar iyi ilişkiler içinde olursanız hayat o derece kolaylaşıyor.

Bu noktada kullandığım kavramları tanımlamak isterim. Bana göre iyi iletişim, karşındakini kişisel olarak yargılamadan, tamamen olaylar ve üzerimizdeki etkilerini ortaya koyma amaçlı kendi perspektifimizi sunmak ve can kulağı ile, altta yatan motivasyonları da duymaya çalışarak karşıdakini dinlemek. Bana göre iyi ilişki, karşındakini yargılamadan, olduğu gibi kabul ettiğin, ortak değerler sayesinde birbirine iyi geldiğin ilişki.

Her iki tanımımda da yargılamamak vurgusunu fark etmişsinizdir. Muhakeme yeteneği ve yargılamak elbette insana verilmiş büyük hediyelerden, ancak karşısındakini yargılamak insana asla iyi gelmiyor.

Karşımızdakini neye göre yargılıyoruz? Kendi değerlerimize göre. Kendi değerlerimizin mutlak doğru olması gibi bir ihtimal olmadığına göre, aynı değeri paylaşmayanların mutlak yanlış olması da mümkün değil oysa ki.

Bir örnekten gidelim. Ebeveynlerin haftada 2 saat boş vakitlerini nasıl geçirdiklerine ve değerlerine bakalım:

EbeveynDeğer2 saat boş vakit için tercihi
1AileElbette o zamanı da çocuğum ile geçireceğim, zaten işyerindeyken ondan uzak kalıyorum! Bana ihtiyacı var ve onunla olmak büyük keyif
2ÖzgürlükBiraz nefes almak için kullanayım. Zaten tüm zamanım çocuğumla geçiyor. Sinemaya gitmeyi düşünüyorum.
3GüzellikHemen spora gitmeliyim! Hatta daha fazla zaman bulmalıyım. Bir an önce eski formuma ulaşmam lazım. Şu an kendimi iyi hissetmiyorum.
4ArkadaşlıkBu tamamen izole hayat beni geriyor, iş-ev. Arkadaşlarımı arayayım da azıcık sosyalleşeyim, kendime geleyim.

Bu ebeveynlerin işyerinde birbirlerine bu tercihlerini söyledikleri bir sohbet ortamı düşünün. 1 numaralı ebeveynin diğerlerini garip bulma ihtimali yüksek. 2 nolu ebeveynin 1 numaralıya burun bükme ihtimali de. Arkadaşlarından uzak kaldığı için gerilen 4 numaralının da diğerlerini garip bulma ihtimali de yüksek. Oysa herkes kendi değerine hizmet eden seçimler yapıyor. Kendi seçimleri ile alakasız tercihler ise garip geliyor.

  • Değerlerinin ilk sırasında özgürlük olan bir çalışanının yukarıdan-aşağı iletişime alerjisi olup fikrinin sorulmasını beklemesi gibi.
  • Değerlerinin ilk sırasında aile olan çalışanın iş saatlerinin uzamasına sıcak bakmaması gibi.
  • Değerlerinin ilk sırasında gelişim olan çalışanın, kendini geliştiren işlere atlaması ve akşamdan araştırma yapıp gelmesi gibi.
  • Değerlerinin ilk sırasında başarı olan çalışanın, başarmak uğruna yukarıdaki tercihleri önceliklendirmemesi ve yerine çok çalışmayı koyması gibi.

İşte bu nedenle değerleri ortak olan insanlar daha iyi anlaşır, daha iyi ilişkiler kurarken, daha iyi takımlar oluştururken, zıt değerlere sahip insanlar birbirlerinden haz etmiyorlar. Davranışlarımızın “değerlerimiz tarafından yönlendirildiğini” kabul ettiğimizde karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek de yargılamamak da daha kolaylaşıyor. Burada saklı bir kabul daha var çünkü: değerler değişmezler, ancak hayatın farklı dönemlerinde değer hiyerarşisi değişebilir.Değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul etmeyi öğrendiysek hayat bu noktada berraklaşıyor (öğrenmediyseniz acele edin, çok ferahlayacakınız :))

Yargılamak beraberinde yargılanmak kaygısını da getiriyor. İnsanın en büyük ihtiyaçlarından biri sevilmek, hele çocukluğunda koşulsuz sevgi ve koşulsuz değer görmemiş bireylerde bu sevgi arayışı çok daha keskin oluyor. Oysa yargılandığınızda karşınızdakinin sevgisini de yitirmiş hissediyorsunuz kendinizi. Bu nedenle şöyle garip bir durum ortaya çıkıyor, etrafımızı bol bol yargılıyor ama yargılanmaktan da hiç mi hiç hazetmiyoruz. (Çuvaldız sadece atasözünde :))

iskambilden ve tugladan iliskilerYargılanma kaygısı bazen öyle büyüyor ki içimizde, karşımızdakinin yerine kendimizi koyup yargıladığımız bile oluyor (meraklısına not: cezalandırıcı ebeveyn olarak kendimizi de bol bol yargılıyoruz.). Karşı tarafın sarf etmediği kelimeleri kendi zihnimizde oluşturup sanki duymuş gibi proses edebiliyoruz. Karşı tarafın kastından öteye taşıyabiliyoruz Hatta karşı taraf için “söylemedi ama böyle düşündü biliyorum ben” fantazileri bile geliştirebiliyoruz ? Bu durumlarda bana “eee n’olmuş?”, “en kötü ne olabilir?”, “bu kimin düşünceleri?”, “kaygının kaynağı nedir?” soruları iyi geliyor.

Yani aslında yargılama hastalığının farkında olup, yargılama hastalığının kurbanı olmayı reddetme çabasındayım. Herkesin yargısı kendine, değiştirmeye uğraşmakla hayat mı geçer?

Yargılanma kaygısının bir uzantısı da, ilişkileri en ufak bir yargılama veya ters düşmede yıkılıverecek iskambilden evler gibi düşünmek. Şimdi yanlış bir davranış yaptım ve bu ilişki bitti! Veya karşımdaki beklenmeyecek bir davranış gösterdi, silivereyim tüm geçmişi…

Bence iyi ilişkiler iskambil kağıtlarından değil, tuğlalardan inşa edilen evlere benzer. Her bir paylaşım, bir tuğla daha ekler. Bir anlaşmazlığın iskambil kağıdından ev gibi ilişkiyi bitirmesi düşüncesini bırakmak güven duygunuza da ilişkilerinize de iyi gelecektir. Bir üfleme ile iskambilden ev gibi dağılmaz ilişkiler, elinizde çekiçle yıkmak için vurursanız dağılır. Hata yapmanın insani olduğunu ve insanların hataları ile var olduğu gerçeği de besleyici bir düşünce olacaktır.

Photo Credit : Business People” by brenny – freedigitalphotos.net

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.