Ne adamlara aşık olduğumu zannetmişim. Ne adamlar için onlarsız yaşayamam sanmışım. Ne ilişkiler sonrası, başka birini bulamayacağım diye sızlanmışım. Varsa yoksa o demişim. Ben’i değil, onu benimsemişim. Onun için ben’imi bana dar etmişim. Hepsinde de, ben’i sevmeyen ben’i, belki onun istediği ben olursam, o, o beni sever zannetmişim. Hepsini de sevileyim diye yapmışım. Benim sevmediğim beni, onlar sevsin diye. Bunun için kendimi yok saymışım, sevileyim diye bedenimi kullanmışım, olmadığım birşey gibi görünüp, o ben olmayan kadının sevilmesini isteyip, bununla da mutlu olacağımı hayal etmişim. Ben’ini sevmeyen birisinin, kendisine ilk ilgi gösteren adamı aşığı ilan edecek kadar acizmişim. Sevgisizmişim. Kendimi sevmeye yetmezmişim.
Bunları anladıktan sonra ise, biraz ara vermişim. Önce bir sevemediğim kadının elini tutmuşum. Ona şefkat vermişim. Önce kendimi sevmeyi kendime öğretmişim. Kendimi severken de, “Dur, önce kendini sevmeyi öğren, sonra zaten başkalarını sevebileceksin” demişim. Ama bir o kadar da korkmuşum yine biriyle karşılaşmaktan. Yine kendimi kaybedip, hayatımın odağına onu koymaktan. Yine ben’imin elimi bırakıp, onun elini tutmaktan. Aşk diye tanımladığım bağımlı ilişkilere balıklama atlamaktan. Kendimi kullandırmaktan. Beni sevsin diye onları kullanmaktan.
Sonra birgün bunun aynısını bana yapanla karşılaşmışım, şaşmışım. Kendimi karşımda görmüşüm. Kibirim kabarmış, ona içimden acımışım, vermeye çalıştığı ilgisine öflemişim, pöflemişim. Sonra bir bakmışım, aynılarını ben ne adamlara yapmışım. Konuşamamışım. Karşımdakine ben diye bakmışım. O davranmış, ben kendimi seyretmişim, o konuşmuş, ben kendimi dinlemişim. Zamanı yavaşlatmışım. Sadece şaşırmışım…
Sonra biriyle karşılaşmışım. Kendimi ve hislerimi yanlış değerlendirmemek adına, geride kalmışım. Yavaş yavaş, küçük küçük, onu tanımaya başlamışım. Ama bunu “eğlenceli” diye tanımlamışım. Altında bir mana aramamışım. Akışına bırakmışım. O benim arkadaşım olmuş, paylaştığım olmuş, her sabah günaydın diye mesajlaştığım olmuş, ama sevdiceğim olmamış. Zaten gerek de yokmuş. Zaten ihtiyacım da yokmuş.
Sonra birgün, farkında olmadan bir gafda bulunmuşum. Karşımdakiyle tartışmışım. Haklı da çıkmışım kendi kafamda. Zaten önemli de değilmiş ki aklımda. Zaten birşey değilmiş hayatımda.
Birkaç gün sonra dank etmiş. Özlemişim. İstemişim. O an söylediklerimin, incinmişliğimin, haklı haksız olmasının önemi kalmamış. Gözümden yaşlar akmış. Kalbim tekrar hissetmiş. Kalbime dokunan birşeyi yok saymışım. Aslında bıraktığımda, kendimi sevme yolumda, yanıma gelen birini de sevebilmeyi öğrenmişim galiba da, korkudan kendime bile itiraf edememişim. Korkuma şapka çıkarmışım. Onunla vedalaşmışım. Sadece hissettiklerimi söyleyen bir iki cümle karalamışım, gönder tuşuna basmışım. Ne geleceğinin de önemi olmamış o noktada. Ben kendime dürüst olmuşum. Hislerimi dökmüşüm. Hislerimle kucaklaşmışım. Aslında, kendimi daha çok sevmeye bir adım daha yaklaşmışım ve bunun daha önce adına “aşk” dediğim şeyden farklı olduğunun bilincine varmışım. Karşımdaki için değil, kendim için yeni bir sayfa açmışım. Hepsini de iyi ki de yaşamışım.
Yazan : Esra Paça / Mobius Danışmanlık