Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim forumu misyonu taşıyan kendinigelistir.com sitesi Özgür Şahin tarafından hayata geçirilip, geliştirilmektedir. © 2024. Tüm hakları saklıdır.

  1. Anasayfa
  2. Empatik Dinleme : Duyulduğunu Düşünüyor musun?
Genel

Empatik Dinleme : Duyulduğunu Düşünüyor musun?

Özgür ŞAHİN Özgür ŞAHİN -

- 16 dk okuma süresi
155 0
Empatik Dinleme nedir

Empatik dinleme derken ne kastettiğimizi kısa kısa anlatacağım ama şöyle başlamak istiyorum. Nasıl bir dinleyicisin? Ya da soruyu diğer taraftan soralım. Bir şeyler anlattığında karşındakiler seni nasıl dinliyor? Duyulduğunu düşünüyor musun? Anlatmak istediklerin karşı tarafa ulaşıyor mu? Yoksa söylediklerin sanki uzay boşluğunda kaybolup gidiyor gibi mi?

Sizlere empatik dinleme kavramından bahsetmek istiyorum.

Empatik Dinleme

Pek çoğumuzun empati denilince aklına kendini karşı tarafın yerine koymak geliyor. Karşı tarafın üzüntüsü ile üzülmek, sevinci ile sevinmek. Birdenbire o kişinin kimliğine bürünüvermek gibi. Lakin Şiddetsiz İletişimdeki empati o bildiğimiz empati değil. Buna sempati deniyor.

Kendini karşıdaki kişinin yerine koyarak sempatik olma yerine karşıdaki kişi ile bağlantı kurmaya empati deniyor. Boş bir kap gibi düşüncelerden, yargılardan arınmış bir şekilde, can kulağı ile kalpten dinleyebildiğinde empatik dinlemiş oluyorsun. İşin özü mevcudiyetini vererek dinlemede yatıyor.

Empatik bağlantı, diğer kişideki güzelliği, ilahi enerjiyi ve içlerinde canlı olan hayatı görmemiz, yürekten anlamamızdır. Bununla bağlantı kurarız. Amaç, entelektüel olarak anlamak değildir, empatik olarak bağlantı kurmaktır. Bu, diğer kişiyle aynı şeyleri hissetmemiz gerektiği anlamına gelmez. O, anlayıştır; diğer kişi üzgün olduğunda üzülmek gibi. Aynı duygulara sahip olmamız gerektiği anlamına gelmez; diğer kişiyle beraber olduğumuz anlamına gelir. Bu nitelikteki anlayış, bir insanın bir diğerine verebileceği en değerli armağandır; o andaki mevcudiyetimiz.

Tabi ki mevcudiyetimi vererek dinliyorum, aksi nasıl mümkün ki diye düşünebilirsiniz.

O zaman şöyle ifade edeyim :Dinlerken kafan başka yerlerde ise, karşıdakinin söylediği sende bazı duyguları, düşünceleri, anıları tetikliyorsa ve dikkatin oralara kayıyorsa, oradan hareketle kafanın içindeki sesler harekete geçmiş ve kendi kendine konuşmaya başlamışsa, karşıdakinin konuşmasını tamamlamasını beklemek yerine araya girip sürekli yorum yapıyorsan mevcudiyetin tam da orada değil diyebiliriz.

Şiddetsiz İletişim eğitmenim Özgen empatik dinlemeye varlığımı varlığına armağan ederek dinlemek diyor. Kalp ısıtan bir tanımlama. Özellikle bizim toplu düşündüğümüzde varlığını varlığınıza armağan ederek dinleyen birileri varsa şanslı birisiniz bile denebilir.

Biraz hayatın içinden örneklere girelim.

Yahu bir müsaade et de anlatayım

Diyelim ki anlatmak istediklerin var. Belki bir şeylere canın sıkkın. İçinde bir huzursuzluk var tam tarif edemediğin. Ne olduğunu hem biliyorsun hem bilmiyorsun sanki.

İhtiyacın olan duygularını dile getirmek, tam anlamlandıramadığın o şeyi konuştukça daha somut hale getirmek ve neye ihtiyacın olduğunu fark etmek — ki ardından nasıl bir aksiyon alacağını yada almayacağını bilesin.

Açtın ağzını, anlatmaya başladın. Bir iki kelam ettin. Pat, bir yorum geldi. Ardından devam ediyorsun. Üç, beş cümle söyledin. Pat, bir değerlendirme daha. Bu sefer değerlendirme kafanı karıştıyor. Hay allah, ne anlatıyordum ben? Hah hatırladım! Ve bir cümle daha edecek iken hemen bir tavsiye geldi böyle yapmalısın, şöyle davranmalısın diye.

Araya yorumlar girdikçe anlattığımız şey de şekil değiştiriyor bazen. Yorumlara cevap verirken ya da konuyu oradan sürdürürken anlatmaktan istediklerimizden bir hayli uzaklaşmış bulabiliyoruz kendimizi.

Bu hayatımızda çok sık olan bir durum. Bir şeyleri anlatmak istediğimizde çok fazla bölünüyoruz. Halbuki bazen öncelikli isteğimiz bölünmeden anlatabilmek. Anlattıkça kafamızı toplamak. Es verdiğimizde hemen yorum, onaylama, tavsiye gelmesi değil, düşünmek ve devam etmek için birkaç saniyeceğimizin olması. Tamamlanabilmek. İşte tüm mesela burada: Bir müsaade et de anlatayım yahu, tamamlanayım.

Beni kategorize etme!

Tilt olduğum şeylerden biri: Kategorilere koyulmam ve etiketlerle değerlendirilmem. Ne söyleyeceğimden bağımsız dış görünüşüm, işim, okuduğum okullar vb. kategorik şeylere göre etiketletmem.

Fen lisesinde mi okudun?

Hımm… O zaman inek ve asosyal. Sayısalcı ve iletişim kabiliyeti düşük.

Bilkent’te mi okudun?

Hımm.. O zaman baba parası yiyen. Ama bursluysa da çok zeki. Ezilmiştir de o zenginlerin yanında okurken, yazık.

Beyaz yaka mısın?

Hımm… O zaman kendini bir şey sanan plaza zavallısıdır. 3 kuruş para kazanıp herkese caka satar.

Biraz basitleştirdim ama aslında etiketlerle yaptığımız tam olarak bu. Beynimiz böyle basit basit, minik minik tanımlamalar yaparak kutuya yerleştiriveriyor pek çok şeyi. İdrak daha kolay oluyor böyle.

Özellikle bizi fazla tanımayan, samimiyetimizin, yakınlığımızın fazla olmadığı kişilerle konuşmaya başladığımızda etiketler daha da çok devreye giriyor ve bu durum karşımızdaki kişiyi duymaya engel oluyor. Karşıdakinden birkaç veri aldıktan sonra önyargılarımız konuşmayı tamamlayıveriyor.

Karşıdakinin söylemek istediğini değil, duymak istediğimizi duyuyoruz çoğu zaman.

Dinleme Esnasında Sağ ve Sol Beyin nasıl çalışır?
Dinleme Esnasında Sağ ve Sol Beyin nasıl çalışır?

Sinan Canan’ın bir videosunu izliyordum geçenlerde. Diyor ki ön yargılarımız yani bu etiketleme sistemi aslında bir enerji tasarrufu mekanizması. Sol beyin etiketlerle hızlı bir şekilde tanımlamalar yaparak bir sonraki bilişsel aktivite için zihni serbest bırakıyor. Yeni bir durum olduğunda ve anlaşılması gerektiğinde sağ beyin devreye giriyor ve fazla fazla yakıt tüketiyor.

Fen liseli mi, Bilkentli mi, beyaz yaka mı? O zaman Çiğdem bu tip bir insandır deyip kafada bir profil oluşturup, o profilin kafandaki hikayesine göre karşı tarafı dinlediğin oluyor mu hiç? Benim oluyor. Fakat artık önyargılarımın, kendi iç seslerimin daha çok farkındayım. Ve farkında olmak da dönüştürebilmenin ilk adımı.

Empatik bağ nasıl kurulur?

Hepimizin en temel ihtiyaçlarından biri duyulmak ve görülmek. Çiftler arasındaki problemlerin en temel kaynaklarından biri iletişim problemi değil mi?

Ben, kendi hayatımda birebir birbirini hiç duyamayan çiftlere tanık oldum. Bir taraf bir şey söylüyor, öbür taraf bambaşka bir şey söylüyor. Sanki arada bir duvar var ve birbirlerinin sesini duyamıyorlarmış gibi.

Belki anne baban da görüyorsun bunu, belki kendi ilişkinde, belki arkadaşlarında, belki falanca akrabanda. Beni dinlemiyor, beni anlamıyor serzenişleri çokça mevcut değiller mi hayatımızda?

Duyulmak için nasıl söylediğimizin de çok önemli olduğunu not düştükten sonra çaresizce iki tarafı birbirine tercüme etmeye çalıştığım zamanlar oldu hayatımda. İlişkilerdeki birikmişliğin, en ufak bir sözün tonla duyguyu, anıyı tetiklemesi nedeni ile karşı tarafa kulakların tamamen tıkandığı süreçlere şahit oldum.

Duyulmamak yani duyguları ve ihtiyaçları karşı tarafa iletememek ayrılıkların ana sebeplerinden biri oluyor. Ve bunu sadece romantik ilişkiler bazında düşünmemek lazım. Örneğin iş yerinde de durum benzer.

Diyelim ki emeğinin yeterince takdir edilmediğini düşünüyorsun ve kızgınsın. Bir şekilde bunu dile getiriyorsun (muhtemelen yapıcı olmayan bir dil ile) ve yöneticin seni duymuyor gibi, bambaşka şeylerden karşılık veriyor sana. Hedefler var, yapılacaklar var. Var da var… Ve birikmeye başlıyor yavaş yavaş, bırakıcam ben bu işi ya hissi tırmanmaya başlıyor içinde.

Empatik bağlantı, diğer kişinin bu anda içinde olanla bağlantı kurmayı gerektirir.

Empatik dinleme bu noktada önem kazanıyor. Mümkün mertebe değerlendirmeleri, yargıları bir kenara bırakarak gerçekten boş bir kap gibi sadece karşı tarafı dinleyebilmek. Bölmeden, sadece duymaya odaklanmış şekilde dinlemek.

Bu arada yargıları bir kenara almak kolay bir iş değil. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi beynimiz evrimsel olarak o yönde gelişmedi. Fakat buna farkındalık geliştirmek önemli. İç seslerin konuşmaya başladığında derin bir nefes alarak dikkatini yeniden karşıdaki insana vermeyi denemek iyi bir başlangıç olabilir.

Karşıdaki kişi tamamlandığında duyduklarını ona tekrarlamak empatik bağ kurmanın adımlarından bir tanesi. Doğru mu duydum? Arada iç seslerime dalıp söylemek istediklerinden kaçırdığım şey oldu mu, bunu karşıdaki kişi ile kontrol etmek. Kaçırdıysam, ki insanız çok normal, onun kendini tam olarak ifade etmesine alan açmak.

Empati Kurarak Dinlemek
Empati Kurarak Dinlemek

Bu tip bir tekrar karşıdaki kişiye duyulduğunu fark ettirdiği için çok kıymetli oluyor. Ben empatik dinleme aldığımda karşıdaki kişinin anlattıklarımı özetlemesi benim anlattığım şeyler ile ilgili farkındalığımı artıyor. Kendimi düşündüğüm, hissettiğim şekilde ifade edebilmiş miyim onu görebiliyorum.

Geçenlerde eğitimde empatik dinleme aldığımda ‘amaç kelimesini çok sık tekrarladın’ dedi arkadaşım. İşim gücüm amaçla uğraşmak olduğu için son zamanlarda anlatırken ne sık kullanır olmuşum farkında bile değilmişim.

Bu arada Şiddetsiz İletişimde empatik dinleme olarak addettiğimiz şey başka pratiklerde de mevcut. Örneğin, Dinleme Sanatı olarak geçen Sokratik Diyalog ya da düzenlediğim Kadın Çemberlerinde kullandığım derin dinleme yöntemi. Doğu felsefelerinde zihni, egoyu bir kenara koyarak dinlemenin önemine de sıkça vurgu yapılır.

Empatik dinleme karşı tarafın söylediklerini tekrar ettikten sonra da onun duygularına ve ihtiyaçlarına yönelik tespit de bulunmaya çalışırız. Laf aramızda, duyguları tespit etmek kolay da ihtiyaçları tespit etmek o kadar kolay olmuyor. Karşılıklı sohbetin üzere ihtiyaçlar da netleşince anlatan kişinin kafasında ampül biraz daha yanmış oluyor.

Tavsiye vermektense anlatan kişinin içindeki tüm sesleri ifade etmesine olanak sağlamak ve ardından duygularına ve ihtiyaçlarına tercüman olmak diyebiliriz empatik bağ kurmak için. İhtiyaçlarının farkına varan bir kişi nasıl bir strateji izleyebileceğini kestirebiliyor ya da tavsiyeye ihtiyacım var, çıkmazdayım diyebiliyor.

Peki ya mimikler?

Empatik dinleme verirken yani bir diğer kişiyi dinlerken mimiksiz olmak tavsiye edilir genelde. Neden mi?

Psikoloji okuyanlar ya da psikoloji ile ilgili olanlar bilirler. İletişimde anlamın %40’ı sesli iletişimden (söylediklerimiz, tonlamamız vb.), %60’ı ise sessiz iletişim tarzımından (mimiklerimizden, vücud dili) olduğu söylenir.

Dinlerken sözlü olarak yorumda bulunmasak bile mimiklerimiz çok şey ifade edebiliyor karşı tarafa.

Bazı arkadaşlarım tarafından ukala bulunurum. Bunu anlamakta hep güçlük çektim çünkü çok fazla yorum yapan biri değilimdir, dinlerim daha çok. Hatta yakın arkadaşlarımın böyle düşünmesi baya da bir kalbimi kırar. Arkadaşlarımı neden üstünlük taslamak, ukalalık yapmak için dinleyeyim ki? Beni, benim niyetimi bilmiyorlar mı diye düşünürüm, üzülürüm. Ne dedim de böyle düşündün diye sorduğumda net cevap veremezler genelde. Şimdi şimdi fark ediyorum ki söylediklerim değil, mimiklerim olabilir onlara bunu düşündürten. O yüzden kaşım gözüm nasıl oynuyor, bedenim ne şekle giriyor biraz daha farkındalık koymaya niyet ettim.

Şiddetsiz İletişim eğitmenim ise empatik dinleme adına burada biricikliğimizi koruyarak mimikleri baskılamamayı ama farkında olmayı tavsiye ediyor. Ne de güzel tavsiye!

Nasıl bir dinleyicisin?

Bu soru benim dinleme hallerimi fark etmeme vesile oldu. Farklı farklı dinleyen benler var.

Bazen çok sonuç odaklı olduğum için lafını bölerek dinliyorum özellikle erkek arkadaşımı. Hevesini kursağında bırakıyorum bam diye sonuca geldiğim ya da çıkarımda bulunduğum için.

Arkadaşlarımı dinlerken onların iyi olma haline katkıda bulunma ihtiyacım çok canlı olduğu için çokça neden sorusu sorup çözüm üretmeye çalışıyorum dertlerine, tasalarına. Halbuki belki de böyle bir şeye ihtiyaçları yok. İhtiyaçları olan şey benim çözüm önerilerimden ziyade belki de sadece paylaşmak ve kendi farkındalıklarını yaşamak.

Bazen de empatik bağ kuruyorum. Dinliyorum sadece. Geri yansıtıyorum ardından. Bir gün bir arkadaşım uzun zaman sonra ilk defa dinlenildiğimi ve anlaşıldığımı hissettim deyip gözyaşı dökmüştü. Duyulmak ne kadar kıymetli değil mi?

Peki, sen nasıl bir dinleyicisin?

Bu yazıyı Özgen Saatçılar’dan aldığım Şiddetsiz İletişim Yıllık Eğitim Programındaki empatik dinleme dersinden esinlenerek yazdım. Yazı içerisinde alıntılar Marshall Rosenberg’in Çatışma Ortamında Barış Dili kitabındandır.

Bu yazının üzerinde Youtube’da Giraffe Chats kanalındaki Kalbinle Dinler misin? videosunu izlemenizi tavsiye ederim. Linki buraya bırakıyorum.

Yazan : Çiğdem Şeftalioğlu, medium

Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.

İlgili Yazılar