Hayal ve Hayat aslında çok yakın iki kelimedir. Tesadüf diye bir şey yoktur. Hayal edersiniz ve bir gün karşınıza bu hayalinizi gerçekleştirecek bir fırsat çıktığında bunu tesadüf olarak adlandırırsınız. Aslında kendimizin tezahürü sonucunda çıkan bu fırsata ‘işte hayalim gerçek oluyor’ dersiniz. Hayallerimizin ne büyük bir güce sahip olduğunun farkında bile değiliz. Nasıl farkında olabilelim ki?
Büyüklerimiz bizi her zaman şöyle yetiştirdi: “Aman evladım, ayakların her zaman yere sağlam bassın” ya da çevremizde çoğu insan bize “Hayal görüyorsun sen, hayal dünyasında yaşıyorsun” demiştir. “İyi güzel de hayatın gerçekleri var bir de” diyenler var. Peki, o gerçekleri kim tezahür ettirdi? –BİZ-. Buna rağmen hayalperestlikle suçladık hayal kuranları. Oysaki yetişkin yanımızın sahip olduğu imkân ve becerileri, çocuk yanımızın sahip olduğu hayal gücü becerisiyle birleştirdiğimizde ortaya neler çıkabilir, gerisini siz hayal edin.
Hayal Kurmak sizi neden geliştirir?
Hayal kurmak neden mi geliştirir? İnsan hayal edebildiği kadar vizyonlayabilir. Vizyonlamanın yolu ise büyüklerimizin dediği gibi ‘gördüğüne inan’ lafından değil, inandığını görmekten geçer.
Einstein’ın güzel bir sözü vardır: “Mantığınız sizi A noktasından B noktasına götürebilir; ancak hayalleriniz her yere”.
Hayal ve Kişisel Gelişim ilişkisi
İnsan vizyonlayabildiği kadar gelişim gösterebilir. Biz kendimizi beş yıl sonra nerede görmek istediğimizi düşünmeye başladıktan sonra içimizdeki o ilahi öz, Yaradan’ın bize verdiği ilahi güç algıda seçicilik hareketiyle bizi düşündüğümüz, hayal ettiğimiz geleceğe doğru yöneltir. Bu doğrultuda önümüze fırsatlar çıkar ve o fırsatlar hayallerimizin ete kemiğe bürünmesini sağlar.
Bazen de olmasını arzu ettiğimiz, hayal ettiğimiz şeyler bir türlü gerçekleşmez. Bunun birden fazla sebebi olabilir.
Ya çok fazla beklenti yüklemişizdir –yani mutluluğu sadece o hayale bağlamışızdır-. Örneğin, “Sevdiğim kız bana ‘evet’ derse mutlu olurum, şu okulu bitirirsem mutlu olurum, evim olursa mutlu olurum, emekli olursam mutlu olurum” gibi. Beklentiler insanı yorar, hayal ettiği şeyi kendinden uzaklaştırır.
Ya da öndeki ağaca öyle bir odaklanmışızdır ki arkadaki o muhteşem orman flulaşıp gözümüzden kaçar -yani yaşamla birlikte akmak yerine endişe, kaygı, korkuya izin vererek kendimize sınırlar koyup ayağımıza kadar gelen başka fırsatları göremeyiz, görsek bile risk alamayız-.
Yüzyıllar önce Şems-i Tebrizi çok güzel ifade etmiş. “Hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’ diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Arzu ettiğimiz şeylerin gerçekleşmemesinin bir sebebi de yeri ve zamanının gelmemiş olmasıdır. Evrende her şey olması gerektiği gibidir. Yeri ve zamanı geldiğinde mutlaka gerçekleşir.
Senin hayatın bir tesadüf mü?
Dolayısıyla hayat tesadüflerden ibaret değildir. Yaşamda olan her şeyin bir sebebi vardır, zincirleme olarak birbirine bağlıdır. Zihnimizden geçirdiğimiz her düşüncenin tezahür ettirme gücü vardır. Her şey bir hayalle başlar. Bunu paçaları sıvamaya benzetebiliriz.
Bizler genelde dereyi görmeden paçaları sıvamayı pek sevmeyiz. Halbuki önce paçaları sıvamak lazım ki o zaman dere de görünür, nehir de, okyanus da ve izin verirsek bizimle beraber akar.
Yazan : Ayça Törün