Kişisel gelişim olgusu hem ülkemizde hem de çevre ülkelerde çok fazla ilgi görmeye başladı. Motivasyon seminerleri, başarı kitapları ve sıfırdan başlayarak milyonlara hitap eden insanların hikayeleri büyük bir tetikleyici oldu. Tüm bu motivasyon, olumlu düşünme, hayaller için olumlamalar yapmak güzel ve insanları mutlu eden şeylerdir. Fakat bu yazımda ben kişisel gelişimin daha farklı ve en önemli boyutundan bahsedeceğim. İçindeki acı! Daha önce kişisel gelişimin ne olduğuna dair yazımı okumadıysan burayı tıklayarak okuyabilirsin.
Hayatım boyunca pozitif düşünen bir insan oldum. Pozitif düşünmenin, neşeli olmanın ve etrafa neşe saçmanın elbette çok faydasını gördüm. Şu an geldiğim noktaya baktığım zaman aslında beni geliştiren şeyin bunlar olmadığını fark ettim. Tüm bunlar hayatımı daha keyifli ve kaliteli algılamam konusunda bana destek oluyordu fakat öyle bir duygu var ki tüm gelişimimi ve ilerlememi ona borçluyum. Bu duygu içimdeki acıydı. “Yok artık acı mı?” dediğini duyar gibiyim.
Şu anda 1 milyar doların olsaydı bu yazıyı nerede okuyor olurdun? Şu an bulunduğun evde, iş yerinde veya okulunda mı yoksa hayalinde olan yerde mi? Şu an bulunduğun koşullardan memnunsan onu neden değiştiresin ki? Eğer şu anki standartların sana yeterli geliyorsa onları değiştirme ihtiyacı hissetmezsin. Kısaca artık “konfor alanı” denilen yerde yaşıyorsundur. Konfor alanı senin güvenli bölgendir ve maalesef tembellik gibi davranışlara çok müsait bir alandır. Seni bu alandan çıkaracak en etkili şey acıdır. Daha iyi koşullarda yaşamak istemenin acısı. Bulunduğun koşulları beğenmeme ve daha iyisine sahip olmak istemenin acısı.
No Pain, No Gain
Bu söz kişisel gelişimi çok güzel özetliyor. Acı olmadan kazanç olmaz. Sana küçük bir hikaye anlatmak istiyorum. Herkesin çok iyi tanıdığı Sylvester Stallone hakkında. Çoğumuz onu “Rocky” olarak tanıdık.
Sylvester elinde Rocky’nin senaryosuyla 150 kere prodüksiyon şirketlerine gitmiş genç bir senaryo yazarı ve oyuncuydu. O dönem 10 tane prodüksiyon şirketi olmasına rağmen her birine en az 15’er kere gittiğini söylüyor. Bir keresinde kapılarında uyuyakalmış. Maddi açıdan en zor durumlarında eşi ve köpeğiyle birlikte uzun süre aç kaldıklarını ve ısınmak için 5 km uzaklıktaki kütüphaneye gittiklerini söylüyor. O dönemde eşinin bir akrabası Sylvester’a markette bir iş bulmuş. Aylık 900 dolara yakın para kazanabileceği tüm dertlerinden kurtulup karnını doyurup, ısınma ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir iş. Sen olsaydın bu işi kabul eder miydin? Çoğu insanın cevabı evet oluyor. Fakat ilginçtir ki Sylvester bu işi kabul etmeyip yemek yiyebilmek için köpeğini, can dostunu 50 dolara satmış. O işi neden kabul etmediği sorulduğunda yazımın konusu olan acı hakkında muhteşem sözler sarf etmiş:
[box type=”info” ]
“O dönemde elimde hayallerimi temsil eden bir senaryo vardı ve o senaryonun filmini çekememenin acısını içimde her gün hissediyordum. Eğer işi kabul etseydim biraz da olsa rahatlayacaktım, standartlarım yükselecekti ve içimdeki acı azalacaktı. Senaryom bir köşede kalacaktı. O işi kabul etmeyerek içimdeki acıyı korudum. Bundan 6 ay sonra köpeğimi 3.000 dolara satın alabilecek güce ulaşmıştım. Tüm bunları içimdeki acı sayesinde başardım.”
[/box]
Bu örnekten de gördüğün üzere değerli dostum içinde acı varsa kendini geliştirmek için tüm riskleri alırsın. Ancak konfor alanındaysan ve oradan çıkmaya niyetin yoksa kişisel gelişimin sadece kitaplarla sınırlı kalacaktır. Hayallerine ulaşmak için senin içinde hangi acı var?
Sevgiyle Kal
Yazan : Serhan Bahar | Kitlesel Gelişim Sanatçısı – serhanbahar.com