Bu dünyada “zıtlaşmak” için en az iki kişi gerekir. Duvarla zıtlaşılmaz, uyuyan anne ile de zıtlaşılmaz. Ada’ya Cuma gelesiye kadar Robinson kimseyle zıtlaşamazdı. Güzel bir İngiliz sözü var. “Birisine kızıp, bir parmağınızla onu gösterirken diğer üç parmağınız sizi gösterir.” Mühim olan sizi gösteren 3 parmağın farkına varmak değil mi? Bir patırtı çıkmasında her iki tarafın da katkısı vardır. Az ya da çok. Ama mutlaka karşılıklıdır. Olaylara bu gözle bakarsak çözüm tarafında daha ele gelen şeyler bulabiliriz.
Örneğin, arkadaşlarımızdan birisiyle tenis oynadığımızı düşünelim.
Bu maç ne zaman biter?
%50 ben istersem, %50 arkadaşım isterse biter.
Ama duvar tenisi (squash) oynadığımızı düşünelim.
Bu maç ne zaman biter?
%50 ben, %50 duvar olur mu?
%100 ben bırakırsam biter.
Bana öyle geliyor ki, yaşı küçük olan çocuğumuzla zıtlaştığımız zaman duvar tenisine benzeyen bir durum ortaya çıkıyor. Bu zıtlaşmanın bitmesi için %100 ben bırakmalıyım. Ama çocuğum ergenlik dönemine geldiğinde %75 ben bırakmalıyım, %25 çocuğum. Ne zaman çocuğum 30 yaşına geldi, %50 ben bırakmalıyım %50 çocuğum. Ne zaman çocuğum büyüdü %50’den fazla o bırakmalı… Ergenken onun mazereti var, ben hoşgörülü olmalıyım. Yaşlıyken benim mazeretim olacak, o hoşgörülü olmalı. Çünkü zaman bizlere “mazaret” yarattırmaktadır.
Şimdi Prof. Dr. Üstün Dökmen ve Küçük Şeyler ekibinden zıtlaşmayla ilgili videosunu izleyelim..
Kaynak : Prof. Dr. Üstün Dökmen / Küçük Şeyler Programı
Düzenleme : Özgür Şahin / kendinigelistir.com