Kendine Güvenmek
İnsanlar kendileri hakkında genellemeler yapıyorlar. Bazı insanlar kendilerini özgüvenli buluyor. Bazıları da “benim kendime hiç özgüvenim yok.” diyor. Bunların sınırını aşan genellemeler.
Aslında herkesin kendine güvendiği konular vardır. Örneğin, bir anne topluluk önünde konuşmaktan korkabilir; ama hızlıca güzel bir yemek hazırlamakta çok iyi olabilir. Çok iyi olduğu bu konuda da özgüveni yüksektir. Bir öğrenci matematikte kendine hiç güvenmezken bisiklete binmekte kendine fazlasıyla güvenebilir. Bir profesyonel, sunum yapmakta ya da bilgisayarda özel bir programı kullanmakta kendini iyi bulmayabilir; ama otomobil sürerken kendini ralli şoförü gibi becerikli hissedebilir. Öyleyse bir insanın genel olarak özgüveninin yüksek ya da düşük olduğu sonucuna varamayız. Kendimizi başarılı bulduğumuz konularda özgüvenimiz yüksek, başarısız bulduğumuz konularda özgüvenimiz düşüktür değerlendirmesi akla yatkın geliyor.
Birçok insan, özgüven belirli bir beceri ve performans alanıyla ilgili olmasına karşın, kendisiyle ilgili yaptığı genel bir değerlendirmede kendini özgüveni yüksek ya da düşük buluyor. Bu durum kişinin kendini değerlendirirken odaklandığı alanlarla ilgilidir. Kişi eğer kendi özgüven derecesini değerlendirirken başarısız olduğu alanları dikkate alırsa kendini özgüveni düşük bir birey olarak değerlendiriyor. Öyleyse insanların kendi iyi oldukları alanları daha çok düşünmesi, kendileriyle ilgili toptancı çıkarımlarını iyileştirecek.
Yeni kalkıştığımız bir işte başarılı olmamız, yılmadan çabalamamız genel olarak özgüven seviyemizin yüksek olmasıyla ilgili. Çocukluğundan itibaren onurlandırılan ve olumlu sıfatlarla tanımlanan ve dolayısıyla kendileri hakkında pozitif inanışları olan bireyler kalkıştıkları işlerde diğer insanların yaşadıkları sorunları yaşıyorlar. Aynı tür bir işte özgüveni düşük insanlarda aynı sorunları yaşıyorlar. Ancak özgüveni genel olarak yüksek olan sorunu rahatça aşarken, özgüveni düşük olanı sorun boğuyor.
Örneğin, bir kişi otomobil sürmeyi öğrenirken debriyaj ve vitesi eş zamanlı hareket ettirmesi gerekir. Özgüveni yüksek kişi, bu eylemi daha kolay yaparken, özgüveni düşük kişi bir türlü bu eylemi yapmayı başaramaz. Burada kendini besleyen bir döngü vardır. Özgüveni yüksek kişi, sürekli olarak “bu işi ben hallederim” diye yaklaşıyor ve işini hallediyor; hallettikçe de özgüveni daha da çok gelişiyor. Özgüveni düşük kişinin de başına tersi geliyor. Dolayısıyla aldığımız sonuçları, kendimiz hakkındaki düşüncelerimiz belirliyor.
Kurgusal olarak insanın bir tane iyimser meleği, bir tane de onu sürekli eleştiren ve her şeyin ters gideceğini söyleyen bir kötümser meleği olur. Özgüveni yüksek insanların iyimser melekleri çok gevezedir ve o kişiyi olumlu davranışlara sürürkler; özgüveni düşü insanlarınsa kötümser melekleri gevezedir. Kötümser melekler de kişi frenler ve olumsuz fısıldamalarla kişiyi beceriksiz hale getir.
O zaman kulağımızı iyimser meleğin yapıcı sözlerine açmalı ve kötümser meleğimizi de susturmalıyız.
Yazan : Melih Arat
yazı fena değildi,ama çok basitti anlatımı
özgüven durumunun,çocukluktan itibaren sürekli övülmeyle “çokta” ilgisi olmadığı kanısındayım.kişinin nörofizyolojik yapısı,bakış açısıyla ilgili olduğuna inanıyorum.
özgüven konusunda güzel bi nokta yakalanmış, teşekkür ederim
özgüven konusunda sabit bir fikrim vardı ..Artık daha esnek düşünebiliyorum…her insan her konuda eşit derecede özgüvene sahip olamayabilir .ozaman kulağımızı iyimser meleklere açarsak daha fazla özgüvene sahip olabiliriz teşekkürler ..:))
Benim özgüvenim düşük ama profesyonel birisinden yardım alarak bu işin üstesinden geliyorum yavaş yavaş artı kitapların çok ama çok faydası oluyor :)
Özgüven konusunda çevrenin ve bize verilen olanakların çok etkili olduğunu düşünüyorum:)fakir bir ailede doğmuş bir çocukla zengin bir ailede doğmuş çocuk arasında biyik farklılıklar var.
bu hanımın yorumunun üstüne yazacak yorum bulamıyorum aynen katılıyorum kendilerine saygılar..
Ailemin oldugu yerde ben bir hiçim. Hayır, ailemi sevmiyorum diye degil ; ailemi cok seviyorum ama onların yanında bazi bir heykel gibi oluyorum. Fakat olmak istedigim bu degil. Ben heryerde aynı olmak istiyorum. Arkadasların yanında özgüvenim yüksek oldugunda güzel olurum ve bu uzun süre sürer. Fakat ailemin yanında öz güvenim olsa dahi olmuyor. Heykelden bir farkım olmuyor ve buna abimde katkı yapıyor. Geveze ve aile tanıdıklarının oldugu yerde cok basarılıdır ben onu görünce imreniyorum. Onun gibi olamıyorum ve durum bömle oluca ütükten farksız oluyorum. Ve de ben böle hayatı hiç sevmiyorum ya bunu cözebilirmiyim ki onca sene hep aynıydım bu durumu degistirebilmek bu benim elimdemi ?
Sevgili @Ali,
Aileni sevmen ayrı bir nokta, ancak üzerine bir takım edinimleri takınıp ayakta durabilmen ayrı bir nokta. Yalnız dikkat edilesi bir yer var ki, bu iki nokta birbirinden ne çok uzak olmalı ; ne de çok yakın.
Öncelikle şanslısın. Çünkü önünde senin için “başarıyı yakalamış” bir idolün -ağabeyin- var. Onu örnek alıp, gözlemeyerek işe başlayabilirsin. Yalnız bu sana özgüven kazandırmaz, sadece başarı için yol gösterebilir.
Özgüven ailenden uzaklaştıkça da kazanılmaz. Dolayısı ile bu önyargını da kafandan atmalısın. Özgüven Kategorisinde yazılarımı lütfen oku. Birini değil ; hepsini. Aslında hepsinde anlatılan şeyler “birkaç şeye” vurgu yapar.
VE her şeyin elinde olduğunu unutma.
Şu an “herkesden farklı” da olabilirsin. Kalabalığın içine karışıp “herkesle aynı” da olabilirsin.
Seçin senin…
İster umudunu yitir, sıradanlaş.
İster kendinle başa çık, fark yarat!
Saygılar.
En sondaki iyi kötü melek örneği gayet iyi yazı için teşekkürler :d
Iyi ve kötü melek örneği çok güzeldi.benim kötü meleğim oldukça geveze herşeyde bir olumsuzluk buluyorum ama bunun üstesinden geleceğim ve onu susturacağım…
Bence özgüvenin zengin ya da fakir olmakla bi alakası yok o sadece özgüven sahibi olamayan insanların bahanesi her şey insanın kendi elinde gerisi bahanedir bence…
Aynen katılıyrm isimsz arkadaşım
Çocukluğundan itibaren onurlandırılan ve olumlu sıfatlandırılan aileler bu işi abartmamalı. Aksi takdirde ukala bir karakteri ortaya çıkarmış olacaklardır.
Hayatımızın her safhasında cezayla değil, ödülle, yerilmekle değil, takdirle insanlar daha çok başarıyla yakalar.
Neticede takdirde ya da yergide ölçülü olmakta fayda görüyorum.
Kişide özgüven olayında ailenin etkisi çok büyük.İnsanı küçükken yetiştiren ebeveynler çocukların karakterlerine doğrudan olarak etkirler.Çocuğunu küçüklükten itibaren spor alanına yoğunlaştıran ona sürekli görevler verip yerine getirmesini sağlayan anne ve babaların çocukları ileride normal koşullarda yetişen çocuklara oranla daha özgüvenli olurlar ve bu durumu hayatlarına pozitif yönde yansıtırlar.Çünkü bir çocuğa görev verdikçe ve o da bunu başardıkça kendine güveni gelir bu eylemi daha çok yaptıkça bu özelliğini daha da ön plana çıkarır ve artık bunu bir huy olarak üzerine yapıştırır.Bu çocuk ileride özgüven bakımından sıkıntı çekmez ve işlerinde her zaman sorumluluk alır toplumdaki diğer insanlardan ayrıcalıklı olur.