İnsan başarısızlığa birçok neden bulabilir. Ancak başarı dediğiniz şey içinde birçok mazereti, olmazı, sıkıntıyı, karşı koymayı barındırıyor. Birazdan öyküsünü yazdığımız Richard Turere yokluğu mazaret bilmeyen birinin hikayesi..
21. yüzyılda yetenek tanımlarında “yaratıcılık” en önemli bileşenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yaratıcılık kulağa ürkütücü gelebilir; genellikle yoktan var etmek, sıfırdan bir şey geliştirmek gibi çağrışımları var. Ama öyle olmak zorunda değil. Bazen de içinde bulunduğun ortamı ya da dünyayı gözleyip, öne çıkan problemleri tespit edip, mevcut yaklaşımlardan farklı yaklaşımlar geliştirmeyi denemek son derece yaratıcı çözümlerle sonuçlanabiliyor.
Kenya’nın Masai kabilesinden 13 yaşındaki Richard Turere buna güzel, ilham verici bir örnek. İşte Turere’nin hikayesi…
Turere, gergedanlar, zürafalar, sığır ve aslanlarla dolu bir milli parkın yakınında yaşıyordu. Parkın güney kısmı çitlerle tam çevrili olmadığından, parktaki aslanlar kaçıp halkın tek geçim kaynağı olan büyükbaş hayvanlara saldırıp onları parçalıyordu. Bölgedeki savaşçılar aslanlarla mücadelenin tek yolunu onları öldürmekte bulmuştu.
“Bir sabah kalktım. Sahip olduğumuz tek bir boğa vardı ve bir aslan ona saldırıp onu parçalamıştı. Kendimi çok kötü hissettim.”
Richard sadece kötü hissetmekle kalmayıp bu konuda ne yapabileceğini düşünmeye başladı. 9 yaşından beri babasının büyükbaş hayvanlarını gütmek onun göreviydi. Kabilede, 6-9 yaş arasındaki çocuklara böyle bir görev veriliyordu. Öncelikle ateşle ilgili bir çözüm düşündü, çünkü aslanların ateşten korktuğunu sanıyordu, ama öyle olmadığını keşfetti. “Pes etmedim. Devam ettim.”
İkinci fikri korkuluk kullanmak idi. “Ama aslanlar akıllıydı. İlk gün gelip bir baktılar ve o gün saldırmadan geri döndüler.” Aslanlar, ikinci gün geldiklerinde korkuluğun hala aynı yerde hareket etmeden durduğunu görünce bunun bir hile olduğunu anladılar ve yine çiti aşarak inekleri öldürdüler.
Richard boş zamanlarında elektrikli aletlerle oynamayı seviyordu. Onları parçalara ayırıp tekrar birleştiriyordu. Hatta bir gün annesinin yeni radyosuna da aynı şeyi yapınca elinden zor kurtulmuştu. “Olsun, elektroniği bu şekilde öğrendim”. Araba yedek parçalarından fanlar yapmıştı ve daha birçok ufak tefek buluşu vardı.
Bir akşam ahırda bir el feneriyle oynarken aslanların hareket halindeki ışıktan korktuğunu keşfetti. Bunun üzerinde çalışmaya başladı. Sonunda “aslan ışıkları” adını verdiği, el feneri parçalarından ve güneş enerjisiyle şarj olan pillerden ürettiği, aslanların yanıp sönen ışıkları görünce hızla korkup kaçırtan bir çit geliştirdi. Önce kendi bahçesine, sonra yandaki yaşlı teyzenin bahçesine, sonra köydeki diğer bahçelere kurduğu bu sistem, bir süre sonra bütün Kenya’da uygulanmaya başladı. Sadece aslanlar değil, filler, leoparlar, çıyanları da kaçıran buluşu sayesinde 11 yaşında Kenya’nın en iyi uluslararası okullardan birinden burs kazandı ve dünyanın da dikkatini çekmeyi başardı.
“Daha bir yıl öncesine kadar, Kenya’nın savanalarında inek güden bir çocukken, geçen uçaklara bakar ve bir gün onların içinde olmanın hayalini kurardım. İşte bugün o uçağın içinde buraya geldim”.
Hikayeye bakınca, yaratıcılık sürecinin en azından Turere için nasıl işlediğini analiz etmek mümkün:
- Ortada ciddi bir sorun var: Aslanların saldırısı.
- Sorumluluk duygusu var: Ailenin tek geçim kaynağı olan boğanın aslan tarafından saldırıya uğrayıp öldürülmesi.
- Harekete geçiren, yoğun bir his var: “Kendini çok kötü hissettim.”
- Kötü hissetme var, ama çaresizlik ya da kadercilik yok, eyleme geçme var: “Ne yapabilirim?”.
- Çocuğa küçük yaştan sorumluluk kazandırmak var: “6-9 yaş arası her çocuğa kabilede hayvanları gütme sorumluluğu veriliyordu”
- Gözlem, veri toplama, deneme yanılma ile farklı alternatifleri test etmeye dayalı bir araştırma süreci var: “Önce ateşi denedi, ama bunun bir çözüm olmadığını gördü”
- Sebat var: “Ama pes etmedi”.
- Merak ve geliştirici boş zaman faaliyetleri var ve içsel motivasyona sahip: “Boş zamanlarında elektrikli aletlerle oynamayı seviyordu”.
- Sorunu tespit ettikten sonra çözüm geliştirme sürecinde yoğun bir çalışma var ve ardından gelen büyük, hatta uluslararası bir başarı… Turere, küçük yaşında, hayalini kurduğu uçağın içinde TED Konferansı’na konuşmacı olarak gitti.
Turere’nin yaratıcılığının özünde yeni diyarlar bulması değil, içinde bulunduğu dünyaya farklı gözle bakması var.
“Çocuklarımıza yaratıcı olmaları için imkan tanınmıyor, devlet nerede, özel sektör nerede, STK’lar nerede” diye düşünebiliyoruz.
Turere’nin koşullarını düşünelim
Yer Kenya. Fakir, geri kalmış bir ülke. Kaynaklar yetersiz. Turere’nin yaratıcı başarısı kendisine tanınan özel bir imkandan değil, ona küçük yaşta kazandırılan sorumluluk duygusundan, merakından ve merakını çabayla birleştirmesinden kaynaklanıyor.
Hatta her türlü imkan ve uyarana sahip olduğu bir ortamda olsaydı, belki o da yaşıtları gibi kafasını bilgisayardan kaldıramaz olur, aslanları ancak sanal ortamdaki oyunlarda avlamaya çalışıyor olabilirdi. Önünde bir tablet ya da yaratıcılığı tetiklemekten yoksun oyuncaklar olsaydı, elektronik cihazları parçalarına ayırıp birleştirmek gibi motor becerilerini ve zihinsel becerilerini güçlendirecek aktivitelere isteksiz olabilirdi.
Düşünüyorum; belki geleceğin en büyük başarıları az gelişmiş ülkelerde yetişen, dünyaya daha saf, daha farklı bir gözle bakabilen, sıkılmaya ve dolayısıyla yaratmaya vakit bulan Turere gibi beyinlerinden çıkabilir mi?
5 yaşındaki yeğenim evime geldiğinde “Hala televizyonu aç, çok sıkıldım” diye söylenmeye başladığında, eline sadece boş bir kutu ya da boş bir kağıt ve kalem veriyorum. “Sıkıldığın için çok şanslısın, çünkü çok güçlü bir hayal gücün var, şimdi çok güzel oyunlar yaratabileceksin, sonra birlikte oynayacağız” diyorum (Bazen işe yaramıyor tabii, ama çoğunlukla yarıyor; anne ve babası ona çok güzel altyapı verdikleri için işim çok zor değil).
[highlight]Bazen yokluk, sıkıntı, fazla uyarana boğulmamak yaratıcı düşünceyi tetikleyen çok önemli faktörler olabiliyor. [/highlight]Doğayla iç içe bir yaşam zaten başlı başına bir avantaj; doğa en teknik donanımlı laboratuvardan daha güçlü, daha öğretici, daha gerçek. Şehirde bu zor, ama bunun için fırsatlar yaratmak mümkün. Bu faktörler bir de merakla, iç motivasyonla, küçük yaştan sorumluluk vermeyle birleşirse, ortaya Turere’ninkine benzer başarılar çıkabiliyor.
Dayısının tarla bekçiliği sorumluluğu verdiği başka bir küçük çocuk da, kargaları kovalayarak işe başlamıştı… Sonra o çocuk büyüdü ve bu ülkeyi kurtardı. Bugün Atatürk’ü hiç olmadığı kadar özlemle anıyoruz. Ama ülkeyi istila eden yeni kargaları kovalayacak yeni beyinler lazım.
Siz de çocuğunuzun yaratıcılığını güçlendirmek için kendinize, yaptıklarınıza ve ona farklı bir yerden yaklaşarak işe başlayabilirsiniz.
Çocuğunuza farklı gözle bakarak, onun içinde yepyeni diyarlar keşfedebilirsiniz…
Yazan : Dr. Bahar Eriş
Yokluk mazeret olamaz.. Başarı bir şekilde yakalanıyor. En güzel örneklerden biri olmuş.
Teşekkürler.