Anasayfa / Sizden Gelenler / Gülmek bir güneştir. İnsanın yüzünden hüzün ve keder kışını defeder!

Gülmek bir güneştir. İnsanın yüzünden hüzün ve keder kışını defeder!

Yazar Norman Cousins,1964 yılında 49 yaşındayken yüksek ateş ve eklemlerinde şiddetli ağrılarla hastaneye yatar. Ağrıdan neredeyse hiçbir eklemini hareket ettirememektedir. Doktorlar artık eskiye dönüş olmadığını, yaşamak için fazla vaktinin kalmadığını söylediklerinde hastalığı konusunda iradeyi ele almaya yani kendi ifadesiyle, “pasif bir gözlemci olmaktan daha fazla şey yapması gerektiğine” karar verir. 10 yıl önce okuduğu Hans Selye’nin The Stres of Life adlı kitabını hatırlar. Selye bu kitapta, öfke ve kızgınlığın vücut kimyası üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmıştır. Cousins, Selye’nin gözlemlerinin tersinin mümkün olabileceğini düşünür. Yani sevgi, ümit, inanç, gülme, yaşama arzusu gibi pozitif duyguların vücut kimyasını hastalıklarla başedecek şekilde değiştirebileceğini inanır. Bunların içinden gülmenin en kolay yöntem olduğuna karar verir. Doktorunun da onayını alarak bir otel odasına yerleşip komik filmler seyreder, komik hikâyeler dinler ve kendi kendine kahkahalarla güler. Günde 38 muhtelif ağrı kesiciyle ancak kontrol edilebilen ağrılarının 10 dakika kahkahalarla güldükten sonra geçtiğini, en az 2 saat rahat uyuyabildiğini görür. Hastalığı tamamıyla ortadan kalkıncaya kadar bu uygulamaya devam eder ve bu yöntemle kahkahalardan şifa bulan bir kanser hastası olarak gülerek ölümcül bir hastalıktan nasıl kurtulduğunu anlattığı bir makale yazar ve 1976 yılında New England Journal of Medicine isimli tıp dergisinde bu makalesi yayınlanmaya hak kazanır. Sonrasında ise bu tecrübesini 1979 yılında kitap haline getirir. Bir Hastalığın Anatomisi kısa zamanda best-seller olur. Yazarlığın yanısıra, UCLA’da (University of California) biyodavranışsal bilimler hocası olarak ders vermeye başlar.

Gülmenin muazzam gücüne inanıp yaşamının bir parçası haline getirmiş bir insan olarak, Cousins’in bu örnek hikayesi her daim aklımın bir köşesindedir. Gülmek mutluluk hormonu diye bilinen endorfinin salgılanmasını sağlar, acı hissinin azalmasını mümkün kılar, ruhsal yaraların daha çabuk kapanmasına yardımcı olur, sinirleri gevşetir, olumlu enerji verir, sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar, iletişim kurmayı kolaylaştırır, negatif duyguları azaltır, dinginlik ve neşe yayar etrafa… Bir dakikalık kuvvetli bir kahkahanın 10 dakikalık kürek çekmeyle eş değerde olduğunu; iç organlara masaj yaparken, yüzdeki 17 kasa, göğüs, karın ve omuzlara da jimnastik yaptırdığıda bilinen bir başka gerçektir!

gülmek, gülümsemek

Bunlar gülmenin faydalarını düşünürken ilk anda aklıma gelenler sadece, daha o kadar çok faydası var ki gülmenin ve gülümseyen bir yüze sahip olmanın. Peki gerçekten her daim gülebiliyor muyuz yoksa gülmek için bizi birilerinin güldürmesini mi bekliyoruz? Dr. Michael Titze, 1950’li yıllarda insanların günde 18 dakika güldüğünü, şimdilerde ise bu rakamın 6 dakikayı aşmadığını saptamış. Amerika’da da, çocukların günde 400 kere güldüğü; yetişkinlerin ise günde sadece 15 kez gülebildikleri tespit edilmiş. Yani büyüdükçe gülmeyi unutuyoruz ya da vazgeçiyoruz! Peki neden? Neden gülmekten bu kadar kaçıyoruz? Yaşam standartlarının yükselmesine karşın, biz modern insanın gittikçe asık suratlı olmasının sebebi ne?

Gülümseyen bir yüze sahip olmanın vakar yani ağırbaşlı imajımızı zedeleyeceğine mi inanıyoruz, yoksa gülmek için illa komik bir şeylerle karşılaşmayı mı bekliyoruz? Işıkla gölge gibi komik ile trajik olanında birbirinden ayrılmayacağını söyleyen Sokrat haklı olamaz mı? Tahmin edilenin aksine, kahkaha ve mizah mutluluktan değil de; stres ve acıdan doğuyor oysa. Bunu çok iyi kavrayarak üzerine muhteşem bir kariyer inşa eden Charlie Chaplin şöyle der: “Gülebilmek için acılarımızla oynayabilmeliyiz.” Ne kadar doğru! Dr. Robert Provine ise yaptığı çalışmalar sonucunda, sosyalleşmeyi kolaylaştıran, ilişkilerin derinleşmesini sağlayan gülmenin sadece yüzde 20’sinin mizahla ilintili olduğunu buldu…

Dış etkenler mükemmel olduktan sonra gülmeyi beklemek yanlış. Doğru olan ne peki? Sanki öyleymiş gibi davranmak. Burada beynimizdeki ayna nöronlar devreye giriyor. California Üniversitesi’nden Dr. Paul Ekman’ın Science’daki bir makalesinde şöyle diyor; “Eğer bir insan, gerçekte o duyguyu hissetmese bile, yüz hatlarını o duyguyu hissettiği zamanki duruma getirirse, vücudu gerçekten o duyguyu hissediyormuş gibi tepki verir. Yani kalp atışları ve kan basıncı o duruma uygun bir tepki gösterir. Kaşlarınızı çattığınızda, beyniniz buna neden olan durum gerçekten varmış gibi tepki gösterir ve ona uygun sıkıntılı bir ruh durumu ortaya çıkar. Sonuç: gülümserseniz, mutlu olursunuz :)

Ayrıca gülen bir yüz insanda rahatlık hissi ve huzur uyandırıyor. Tabi benim bahsettiğim gülme gerçek olan, içten gelen, sadece ağızla değil bedeninin tüm noktalarıyla gülmek… Sahte bir gülüş samimiyetsiz olduğu için insan üzerinde huzursuzluk yaratır, çünkü içten olmayan bir edayla zorlama bir gülüş bir şeyler sakladığınız gerçek niyetinizi gizlediğiniz hissini uyandırır! Gülmenin sahte ya da gerçek olduğunu anlamanın yolu gözlerin etrafındaki orbicularis oculi isimli kasların küçülüp küçülmediğini kontrol etmekten geçiyor. Gerçek, samimi bir gülüş sırasında göz çevresindeki kaslar büzüşerek gözlerin olduğundan çok daha küçük hatta yok gibi, incecik bir çizgi gibi görülmesini sağlıyor. Yani gerçek gülmede gözler kapanıyor. Tıpkı dua ederken, ağlarken, öperken, hayal kurarken gözlerimizi kapattığımız gibi; çünkü hayatta en güzel şeyler gözle görünmez, sadece kalp ile hissedilir…

Yazan : Hülya Konar / hPozitif

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.