Anasayfa / Motive Olmak / Bir de bunlar var! / Sırtınızdaki ağrı mı? Hayatın yükünün dayanılmaz ağırlığı mı?

Sırtınızdaki ağrı mı? Hayatın yükünün dayanılmaz ağırlığı mı?

“Haftada iki gün step/ aerobik karışımı ağır bir egzersiz yapıyorum, bir gün tenis oynuyorum, hafta sonları da koşuyorum ama feci sırt ağrılarım var” dediğinde karşımdaki, şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Yılda birkaç kez yarı maraton (şaka değil 21 km) koşacak kadar formda, genç, atletik birinden bahsediyorum. Bunları anlatan arkadaşım, yoğun iş temposuna ve ağır antrenman programına, mecburen rahatlatıcı masajlar ekleyerek derdine derman arıyordu. Kalp başta olmak üzere vücudunun tüm kaslarını 20 yıldır ve haftada en az 3-4 gün çalıştıran birinin, sırt/bel/boyun/omuzu ağrımazmış gibi geliyordu bana. Sonra düşündüm ki hangimizin hayatımızın bir döneminde benzer sorunları olmadı ki…

Sırt/bel bölgesi ağrıları sadece Amerika’da yılda 5 milyar dolarlık sağlık harcamasına neden olurken toplam 93 milyon günlük iş kaybı yaratıyor. Nitekim yaklaşık sekiz yıl önce FORBES Türkiye’ye yayına hazırlarken yaşadığım stresin eseri olarak benzer sorunlar yaşamış, bir ortopedistin haftalar süren ilaç tedavilerine, kutu kutu kas gevşeticiye, iltihap çözücüye, antibiyotiğe rağmen bu ağrılardan aylarca kurtulamamıştım. Sonunda dermanı yoganın esnetici, pilatesin güçlendirici etkisiyle Ankara tren garındaki kitapçıdan beş liraya satın aldığım bir kitapta bulmuştum…

Yoga ve pilatesin yararlarını tahmin edersiniz. Değinmek istediğim, kitapta bulduklarım ama önce biraz gözünüzü korkutup konuyu önemsemenizi sağlamaya çalışacağım. Uzmanlar her 10 kişiden sekizinin hayatının bir döneminde ‘sırt ağrısını tadacağını’ hesaplıyor. Daha kötüsü Harvard, Stanford and McGill sinirbilimcilerinin son bulguları, sırt/bel bölgesindeki ağrının fiziksel zararın ötesinde taştığını, beyin fonksiyonlarını düşürdüğünü yönünde. Şaşırtıcı sonuçlar var: Bu ağrılar dikkati düşürüyor, kısa dönemli hafızayı bozuyor, muhakeme yeteneğini ve sosyal becerileri olumsuz etkiliyor. Bitmedi… Duygu durum bozukluklarına neden olarak aşırı anksiyete ya da depresyona kadar gidebiliyor. Bu da, başa çıkma yetkinliğimizi azaltıp ilişkilerimizi bozabiliyor.

Yani konu önemsenmeyecek gibi değil. Sırt/bel ağrıları en çok ofis çalışanlarında oluyor ve üç temel nedenden besleniyor:

1. Öne eğilerek oturmak ki bu toplantılarda ve bilgisayar karşısındaki pozisyonumuz.
2. Telefonu kulağımızla omzumuz arasında sıkıştırmak.
3. Gün boyunca hareketsiz kalmak.

Gerçekten de akademisyen bir arkadaşım örneğin, mikroskop başında oturup saatlerce meyve sineği izlemekten omurgasına geri dönülemez şekilde zarar verdi ve şimdi hayatı, kronik ağrıyla yaşamayı öğrenmekle geçiyor. Konu, sırt ve bel bölgesi ağrılarından kurtulmak olunca bence çok temel bir yanlış yapılıyor. Buna sadece “batı tıbbı” diye tanımlayabileceğimiz ve her şeye ya “cerrah işi” “değilse de ilaç yazalım” mantığıyla bakan disiplinin penceresinden bakılarak tedaviler öneriliyor. Nitekim ben de aynı tornalardan birkaç kez geçmiş, avuçla ilaç alıp fizik tedavinin köşesinden dönmüştüm. Bu konuya bakışımı değiştiren, beş liraya aldığımı söylediğim kitap oldu.Dr. John E. Sarno tarafından yazılan bu kitaba göre bu tip ağrıların yaygınlaşması 1950 sonrasına yani bugünkü iş hayatı üslubumuzun yeşerdiği yıllara dayanıyor. Sarno şunu soruyor zaten, “milyonlarca yıllık evrim sürecinden sonra ne oldu da son 50 yılda insanların sırtları alarm vermeye başladı?” Bence çok anlamlı bir soru bu… İkinci bir soru da şu olabilir: Tıp mesleği bu dert karşısında bu kadar çaresiz kalıyorsa neden hala ısrar ediyoruz? Zaten Dr. Sarno da bu konudaki kitaplarında tıbbın önyargısının, ağrının yapısal bozukluklardan ya da kimyasal veya mekanik kas kusurlarından ileri geldiği olduğunu ifade ediyor. Bir de duyguların vücut üzerindeki etkisinin hafife alındığını düşünüyor. Binlerce sırt ağrısı çeken hastasıyla tecrübeleri de zaten bunların yapısal bozukluk, iltihap ya da kas/disk kaynaklı olmadığını göstermiş ona.

sırt ağrısı

Bir de ağrı çekenlerin yüzde 88’inin geçmişinde migren, mide ekşimesi, egzama vb. gibi strese delalet şikayetler olduğunu keşfedince konuya yaklaşımı tamamen değişmiş. Değişmiş deyince insanın aklına çığır açan yepyeni bir tedavi yöntemi falan bulduğu geliyor olsa da aslında durum böyle değil. Sadece konuya yaklaşımı değiştirmek, problemin adını doğru koymak gibi küçük bir fark bile büyük farklar yaratabiliyor. Sarno öncelikle bu ağrılara yeni bir tanım getirerek “Gerilim Mizoyit Sendromu – GMS” demiş. Ve bu tanımla çoğunlukla duygusal kökenli bir ağrıya doğru bir bakışla yaklaşılması için ilk ve en önemli adımı atmış olmuş. Böylece hiçbir ilaç ya da tedaviye cevap vermeyen büyük bir hasta grubunu modern tıbbın elinden de kurtarmış olmuş.

Sonuç olarak sırt, bel, boyun, omuz türü ağrılar çeken insanlara dikkat edin… Neredeyse tamamı ya yeni bir göreve gelmiş ya da iş yaşamında ani streslere maruz kalmış kişilerdir. Pek çok dilde kullanılan ‘omuzlardaki yük’, ‘sırtına yük bindirmek’ türü deyimler tesadüfi değildir. Her kim ki bu tip bir ağrı çeksin, iddia ediyorum ki ya ciddi iş yükü ya da ağır sorumluluk altındadır. Ve bu gerçekle yüzleşmek, taşınan sorumluluğun, işin, problemin istiap haddini zorladığını kabul etmek bence konunun ilk adımı. Sonrasında stresi azaltmanın yolunun mu bulursunuz, işi mi bırakırsınız, daha çok delege etmeyi mi öğrenirsiniz işte o, sizin bileceğiniz iş. Ama gereksiz röntgenler, tetkikler vs., avuç avuç ilaç yutmak, ağır doktor/hastane faturaları omuzlara yeni yükler bindireceğinden faydadan çok zarar getirir bence… Başta anlattığım sırt ağrısından muzdarip sporcu arkadaşıma gelince… Zor bir sektörde, 40 yaşın altında başarılı ve kadın bir genel müdür olmanın bedelini ödediğini sanıyorum. Ne de olsa Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmıyor…

Yazan : Burçak Güven / İşte İnsan

Hakkında Özgür ŞAHİN

Türkiye'nin en büyük kişisel gelişim sitesi olan kendinigelistir.com projesinin sahibidir. 2006 yılından bu yana #kişiselgelişim alanında birçok yeniliği bünyesinde bulundurduğu sitede "beden dili, iletişim teknikleri, başarı hikayeleri, motivasyon teknikleri, özgüven gelişimi" gibi bir çok ana tema üzerine yazar, çizer, karalar, öğretmeye çalışır.