Anasayfa / manşet

manşet

Hızlı Düşünmek ve Yavaş Karar Vermek

“… Yoğun çalışma saatlerimizi sürekli eğlence içinde geçiriyorduk. Birlikte çalışmaktan aldığımız zevk, bize olağanüstü bir sabır kazandırdı; hiç sıkılmazsanız, mükemmelliğe ulaşmak için çabalamak çok daha kolay olur. Belki daha da önemlisi, eleştirel silahlarımızı kapıda bırakıyorduk… eleştirmeye ve tartışmaya meraklıydık… fakat ikimiz de ötekinin söylediği herhangi bir şeyi kafadan reddetmedik… Amos daha mantıklı, daha teoriye yönelik bir düşünürdü… Ben daha sezgiseldim… Birbirimizi kolayca anlayacak kadar benzer, şaşırtacak kadar da farklıydık… ortak çalışmamız ikimizin de hayatında yaptığı en iyi iş oldu.” [1]

Bu cümleler (vurgular bana ait), son yılların en etkileyici kitaplarından biri olan Daniel Kahneman’ın Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabından. Kahneman, kariyerini insan zihninin karar alma ve muhakeme süreçlerinin psikolojisini anlamaya adamış ve bu arada davranışsal iktisada yaptığı katkıları nedeniyle 2002 Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmüş bir psikolog. Devamını Oku »

Çalışan Motivasyonunu Düşüren 7 Yönetim Hatası

Gallup’un bir araştırmasına göre, kötü yöneticiler ekonomiye yılda 398 Milyar Dolarlık zarara mal oluyor. Gallup’un başka bir araştırmasına göre ise, araştırmaya katılan 7.000 bini askın yetişkinin yarısı, yöneticilerin çalışanlarıyla iyi ilişkiler kuramaması nedeniyle işlerinden ayrıldıklarını beyan etmiş.

Teknolojinin hızla ilerlemesi ve gigekonomisi’nin yükselişi ile şirketler gerçeklerle yüz yüze geliyor: Kötü yöneticiler yetenek(li)leri kaçırıyor, çalışanlar da giderek daha büyük oranda 9-5 mesaisi yerine esnek çalışma seçeneklerine yöneliyor.

Yöneticileri, daha kapsayıcı, yardımcı ve esnek bir kültüre uyum sağlamaya zorlayan bir süreç yaşanıyor. Aşağıdaki yedi davranış, işyerinde çalışanların moralini düşüren yönetici hatalarına işaret emektedir. Devamını Oku »

Durup, Kendini Farketmek

Hiç boş yer bırakmamacasına tıka basa randevularla dolu, seninki gibi bir ajanda, bir intihar bildirgesidir. Bu, kişinin kendi ölümünü onaylaması demektir. Bir insan ne kadar ölüyse, gününü o kadar çok iş ile doldurur… Stefano D’Anna

Arabanın kontağını kapatıp yolun kenarına çektim ve durdum. Sadece durdum…

Arabanın içine yayılan radyodan gelen hafif müzik, camı açıp temiz havayı çektim içime ve sadece öylece kalmak… Birkaç dakika da olsa, kalmak, beklemek, sadece dinlemek kendini…

En son ne zaman sordunuz kendinize şu anda ne yapmak istiyorsunuz? Sadece kendiniz istediğiniz için… Sadece paşa gönlünüz böyle istiyor diye…

Deepak Chopra diyor ki; Yedi Ruhsal Yasa, zahmetsiz sevinçle en derin arzularınızı yerine getirmek için kullanabileceğiniz güçlü ilkelerdir. Onları pratiğe geçirirseniz, hayal ettiğiniz her şeyi ortaya çıkarabileceğinizi anlayacaksınız Devamını Oku »

Şans ve Balık! Sahi engel kimde?

Hayvanlar için yapılan yürüme aparatlarını görmüştüm. Sanırım pek çok kişi de görmüştür. Kedi, köpek, at, kaplumbağa gibi pek çok çeşitli hayvan sakat kalıp, engelli hale geliyor. Ama takılan bir aparat sayesinde rahatça yürüyor, hayatını böyle sürdürüyor. Ancak bir balık için yapılanını görünce şaşırmamak elde değil. Bir balık bir aparat sayesinde akvaryumda rahatça yüzüyor. Çok ilginç…

Paylaşılan fotoğraf gören herkesi yüreğinden yakalayacak türden… Balık çok sevimli ve çok tatlı görünüyor. İnsanı gülümsetiyor. Bir Japon balığı bir aparat sayesinde karın üstü durabiliyor, su altında kalabiliyor ve tek başına rahat rahat yüzebiliyor. Garip geliyor değil mi? Kimin aklına gelir? Balığa böyle bir şey yapmak… Engelli bir balık “yüzer tekerlekli sandalye” ile akvaryumda. Şaşırtıcı bir görüntü Devamını Oku »

Kendin Düştüysen, Kendin Kalkabilirsin!

Başkalarının gösterdiği yol iyi bir eğitim, sağlıklı bir hayat ya da zenginlik getirebilir. Ama o zaman onların istediği insan olursunuz. Kendin olmak ise düşmek ve kalkmak, denemek ve başarısız olmak, tekrar denemek ve başarmak ya da başaramamaktan geçer.

O bana yardım etmedi. Ben hep yalnızdım. Elimden hiç tutan olmadı. Beni destekleyen biri olsaydı, böyle mi olurdum gibi bitmek tükenmek bilmeyen bahaneler ile insanın kendisini neden başarısız olduğuna ikna etmesi mümkündür. Devamını Oku »

Kişisel Çıkar mı? Adalet mi? – Hangisi Daha Önemli?

Sizi bir deneye davet ettiklerini düşünün. Deneyin kurgusu çok yalın: Siz ve tanımadığınız bir kişi iki ayrı odaya alınıyorsunuz, kura çekilerek ikinizden birine 1.000 TL veriliyor. Parayı alan kişi –siz ya da diğeri- parayı arzu ettiği oranda bölüştürüyor. Eğer diğeri bu bölüşümü kabul ederse herkes hakkına düşeni alıyor ve deney bitiyor; ama kabul etmezse kimse para alamıyor.

Diyelim ki siz “bölüştüren” oldunuz, kendinize yarıdan fazlasını alırsanız karşınızdaki kabul eder mi? Mesela kendinize 700 lira alsanız diğer kişi 300 lirayı kabul eder mi? Ya da siz “bölüştüren” değil “onaylayan” konumunda olsaydınız hangi oranı “hakkaniyetli” bulurdunuz? Diğer kişi kendine 900 lira alıp size 100 lira önerse siz “100 lira hiç yoktan iyidir.” diye düşünüp parayı almayı mı tercih edersiniz yoksa paylaşımı kabul etmeyip bölüştüren kişiyi de 900 lira almaktan mahrum mu edersiniz Devamını Oku »

99 kez başarısız mı oldunuz? Tebrikler.. İşe alındınız!

Hangisini işe alırsınız?

Bir işi 100 kez deneyip hiç başarısız olmayan birini mi? Yoksa denediği 100 farklı işin doksan dokuzunda başarısız olup sadece birinde başarılı olmuş birini mi?

Neden 99 kez başarısız olmuş bir kişiyi işe almanız gerektiğini açıklayayım:

Eğer bir şeyi hiç başarısız olmadan 100 kez başarmışsanız, bu hiç risk almadığınızı gösterir. Demek ki kendinizi sağlama almışsınız. Yeni hiçbir şey denememiş, ya da hiçbir engelle karşılaşmamışsınız. Bir damla bile ter dökmemişsiniz. Ayrıca mecbur kalmadığınız için, yeni bir şey öğrenmek zorunda da kalmamışsınız. Başarılı olmuş olabilirsiniz… ama ileri de gidememişsiniz demektir. Devamını Oku »

Filizlenen Çiçeklerden Pek de Farkımız Yok

Dünyaya gelişimizi düşünecek olursak doğada filizlenen çiçeklerden pek de bir farkımız yok. Anne ve babasının kimler olacağını önceden seçebilen birini görebilmek pek de mümkün değil. Mikro anlamda bile milyonlarca sperm ve bolca yumurta arasında oluşmuş bir tesadüfün eseriyiz. Felsefi mânâda da insan dışındaki canlılardan bir iki farkımız var. Benliğimizi ve zamanı fark edebiliyoruz. Ayrıca bilinçli bir şekilde düşünebiliyor ve onlara bağlı olarak birçok boyutta ve derinlikte üretebiliyoruz.

Varlık nedenimiz benzer, farkımız düşünsel olunca, işler bizim için biraz karışabiliyor. Çiçek düşünemediği için öylece devam ediyor ancak varoluş bizim için paradoksa dönüşüyor. Her şeye mânâ yüklemeye çalışıyoruz. Anlamaya gayret ediyoruz ancak buna gücümüz yetmeyince de kestirmelere sapıp düşünsel olarak kendimizi sürekli ikna etmeye çalışıyoruz. Bu böyledir, şu şöyledir, diğeri iyidir, öbürü kötüdür, bu doğrudur, o yanlıştır gibi yakıştırmalar ve etiketlemeler yapıyoruz. Oysa bunların hiçbirinin doğa ve barındırdığı sistemle bir korelasyonu yok. Devamını Oku »

EQ’sü Yüksek E-posta Nasıl Yazabilirsiniz?

Justin Bariso’nun Thrive Global’da yayınlanan yazısında etkili e-mail yazmanın önemini Steve Jobs’ın meşhur bir emaili üzerinden anlatıyor. Apple’nin kurucularından Steve Jobs yaşamı boyunca binlerce e-mail yazmıştır. Jobs’ın çok az sayıda emaili yayınlanmıştır, yayınlanan emaillerin çoğu, müşteri şikayetlerine kısa cevaplardır.

Bu emailler Jobs’ın sunum yeteneğinin yanı sıra yazılı iletişimde de ne kadar etkili iletişim kurabildiğini gösterir.

2010’da Jobs ve Apple iPad’i lanse etme çalışmalarını sürdürmektedir. Bu yeni tabletin en önemli özelliklerinden biri de Amazon’un Kindle’ne rakip olacak e-okuyucu fonksiyonudur. Tabii ki, ne kadar çok sayıda yayınevi Apple’nin iTunes’una kitaplarını koyarsa, iPad o kadar çok sayıda okurun ilgisini çekecektir. Dört büyük yayıneviyle anlaşma sağlanmış, HarperCollins direnmektedir Devamını Oku »

Kendini Doğurmak…

İnsan felsefi açıdan bu dünyaya fırlatılmış gibidir. Özellikle tarımı keşfedip yerleşik düzene geçtiği on bin yıl öncesinden başlayarak hızla üstüne koyarak gelişir, değişir ve değiştirir. Diğer taraftan bu değişim ve gelişim yeni ve cevabı bilinmeyen pek çok soruyu da beraberinde getirir. Hayatın anlamını arar. Yaşamın mânasının peşinde koşar. Teolojik ve semavi çıkarımlar yapar. Buna karşın asırlardan bu yana kendini ve kabul edebildikçe evreni keşfetmek için sonsuz bir çabanın içinde yer alır. Varoluşa dair duyumsadığımız bilinmezlik, onun kontrol edilemez atmosferi ve cevaplanamayan sorularının yarattığı kaygılar, tek ve kesin bir cevap arayışını kısmen primitif bir dürtüsellikle taçlandırır. Bunun cevabı, “ama bir anlamı olmalı”dır. Ancak kavramsal olarak pek de anlamı olmayan bu sihirli, tesadüfi kaos ve onun ürettiği düzen insanın benliğini ve onun zihinsel olarak yarattığı “ben, diğerleri ve doğa ilişkisi”ni olduğu gibi kabul etmeye meyletmez. Bireye dünyaya geliş, sona eriş ve aradaki süre için kesin, ön görülebilir cevaplar yani güven ve güvende olma hissi gereklidir. Devamını Oku »